Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Anne – Baba Yaklaşımları

Yazar: Tuğçe Turanlar27 Mart 2022 Çocuk ve Ergen, Ebeveyn0 Yorum

Anne – Baba Yaklaşımlarını üç grupta inceleyebiliriz.

1) Denetleyici Yaklaşım

Bu yaklaşımı uygulayan ebeveynlerin amacı çocuğun tutum ve davranışlarını değiştirmektir. Denetliyici yaklaşım; tehdit, fiziksel şiddet, sevgi vermemek, küsmek, küçük düşürücü davranmak şeklinde olabilir. 

Denetleyici yaklaşımında çocuk, hangi davranışın nasıl bir tepki alacağından emin değildir. Bu belirsizlik nedeniyle çocuk, aşırı isyankar ya da aşırı boyun eğici olabilir. Ebeveyn çocuğa sözlü-sözsüz ya da fiziksel olarak devamlı kızar. Bu öfke bazen çocuğun davranışıyla da ilgili olmayabilir. Yakın ilişkilerindeki ya da iş yerindeki sorunlar neden olabilir. Bu ebeveynler tüm streslerini çocuklarından çıkarırlar. 

Ebeveynin korku temelli bu yaklaşımın sonucunda çocuk isyankar ya da içe kapanık bir birey olur.

2) Destekleyici Yaklaşım 

Bu yaklaşım çocuğa yakın ilgi ve sevgi göstermek, ortak faaliyetlerde bulunmak gibi çocuğun benliğini onaylayıcı davranışları içerir. 

Ebeveynler çocukların faaliyetlerine ilgi ve sevgiyle karşılık verip kendi kendine öğrenmesine ve yeni beceriler edinmesine uygun bir ortam sağlar. Böyle bir ortam çocuğa dış dünyayı keşfetmesi için cesaret verir. Ebeveynler çocuğun başarılarından dolayı hissettiği duyguları sözlü ve sözsüz göstererek çocuğu yeni deneyimler için motive eder.

Örneğin ilk defa resim yapan bir çocuğun çabasına beğeniyle karşılık veren bir ebeveyn, çocuğun bu eylemi devam ettirip beceriye dönüştürmesine yardım etmiş olur. 

Çocuğun öğrenme konusundaki heyecanı yeni deneyimler edinmesi için onu motive eder. 

Destekleyici yaklaşımı benimseyen ebeveynin tutarlı davranışı sonucunda,  çocuk hangi davranışın hangi tepkiye neden olacağını bilir ve seçimi kendi yapar. Çocuk özgür ve mutludur. 

Olumlu ebeveyn özgüvenli, sakin, tutarlı ve kararlıdır. Böyle bir ebeveyne sahip çocuk ailesinin beklentisini bilir ve yardıma ihtiyacı olduğunda çekinmeden söyler.

3) Pasif Yaklaşım

Pasif ebeveyn diğer yaklaşımlardan farklı olarak çocuğun etkinlikleri konusunda ilgisiz bir davranış sergiler. Ebeveynin ilgisizliğiyle çocuğun etrafına karşı olumsuz davranışı ve eşyalara verdiği zarar arasında yakın bir ilişki bulunmuştur. Bu yaklaşımı benimseyen ebeveynler hoşgörü ve umursamazlığı birbirine karıştırırlar. Bu nedenle çocuk sınırlar hakkında bilgi sahibi değildir. 

 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Anne – Baba Yaklaşımları

Yavuzer, H. (2006). Çocuk eğitimi el kitabı. Remzi Kitabevi.

4 Types of Parenting Styles and Their Effects on Kids 

Devamı
featured_image

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması

Yazar: Tuğçe Turanlar27 Mart 2022 Çocuk ve Ergen, Ebeveyn0 Yorum

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması: Kazan kaybet yaklaşımı ebeveynlerin zaman zaman başvurdukları bir yöntemdir. Bu yöntemi kullanan ebeveynler, çocukla olan ilişkilerini bir güç mücadelesi olarak görürler. Doğruyu bilenin her zaman kendileri olduğunu düşünürler.

Thomas Gordon, ebeveyn ve çocuk arasındaki bu mücadeleyi iki yöntemle örneklendirmektedir.

Yöntem 1

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması

Ebeveyn, çocuğun yapması gerekeni söyler ve kabul etmesini bekler. Eğer çocuk itiraz ederse çocuğu ikna etmeye çalışır. İkna da işe yaramazsa güç kullanır.

Çocuk: Kursa gidiyorum, görüşürüz.

Anne: Şemsiyeni almamışsın, yağmur yağıyor.

Çocuk: İstemiyorum.

Anne: Almazsan ıslanırsın, hasta olursun.

Çocuk: İstemiyorum. Nefret ediyorum şemsiye taşımaktan. 

Anne: Lütfen şemsiyeyi alır mısın? Hasta olmanı istemiyorum.

Çocuk: Hayır, almayacağım.

Anne: O zaman dışarı çıkmıyorsun. 

Çoçuk: Tamam, sen kazandın. Bu berbat şemsiyeyi alacağım.

Bu örnekte kazanan ebeveyndir.

Yöntem 2

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması

Çocuk: Kursa gidiyorum, görüşürüz.

Anne: Şemsiyeni almamışsın, yağmur yağıyor.

Çocuk: İstemiyorum.

Anne: İstemiyor musun? Islanıp hasta olursun. 

Çocuk: Çok az yağıyor.

Anne: Çok yağıyor.

Çocuk: Şemsiyeyi almak istemiyorum. Nefret ediyorum ondan.

Anne: Ben şemsiyeyi almanı istiyorum.

Çocuk: Ben istemiyorum, sevmiyorum o şemsiyeyi. Beni zorlarsan ben de seni kızdıracak bir şeyi yaparım.

Anne: Bundan sonra seni ikna etmek için uğraşmayacağım. Almadan gidebilirsin. Sen kazandın.

Bu örnekte kazanan çocuktur.

Yöntem ikideki örnek çocuk merkezcidir. Egemenlik çocuktadır. O ne isterse o yapılır. 

“Kaybeden Yok Yöntemi”

Yukarıdaki örneklerde kaybeden ve kazanan vardır. Fakat kimsenin kaybetmediği başka bir yol daha vardır. 

Çocuk: Kursa gidiyorum, görüşürüz.

Anne: Şemsiyeni almamışsın, yağmur yağıyor.

Çocuk: İstemiyorum.

Anne: Sanırım çok yağıyor. Bu durum bizi endişelendiriyor. Islanır ve hasta olursan bu bizi de etkiler.

Çocuk: Kendi şemsiyemi almak istemiyorum.

Anne: Anladığım kadarıyla sen bu şemsiyeyi istemiyorsun.

Çocuk: Evet, onu sevmiyorum. Rengi çok çirkin.

Anne: Renginden dolayı onu istemiyorsun değil mi?

Çocuk: Evet, hiçbir arkadaşımda o renkte bir şemsiye yok.

Anne: Sen de herkesten farklı bir şemsiye kullanmak istemiyorsun.

Çocuk: Evet, istemiyorum. Herkes gibi ben de açık renk şemsiye kullanmak istiyorum.

Anne: Anladım sorun tamamen şemsiyenin rengiyle ilgili. Şu an ne yapabiliriz bilmiyorum. Şemsiyeyi almazsan ıslanırsın ve hasta olursun. Senin bir çözüm önerin var mı?

Çocuk: Belki bugünlük ablamın şemsiyesini kullanabilirim.

Anne: O senin istediğin renkte mi?

Çocuk: Evet, mavi en sevdiğim renk.

Anne: Sanırım ablan buna izin verir.

Çocuk: Öyleyse ona bir sorayım. (Bir süre sonra)

Çocuk: İzin verdi.

Anne: Şimdi mutlu görünüyorsun.

Çocuk: Evet, çok!

Anne: Şemsiye seni ıslanmaktan koruyacak. Sen mutluysan ben de mutluyum. Akşam görüşmek üzere, iyi dersler.

Bu örnekte gerçekleşen durum “uzlaşma”dır. Kişiler kendi ihtiyaçlarının yanında karşısındakinin de ihtiyaçlarını düşünmektedir. Bu durumda kaybeden yoktur. 

“Çocuklarınızı daha iyi tanımakla işe başlayın; çünkü onları hiç tanımıyorsunuz.”
Rousseau

“Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması”

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Parent Effectiveness Training: The Proven Program for Raising Responsible Children

Yavuzer, H. (2006). Çocuk eğitimi el kitabı. Remzi Kitabevi.

Devamı
featured_image

Ebeveyn Danışmanlığı (Online)

Yazar: user29 Ekim 2021 Ebeveyn0 Yorum

Online ebeveyn danışmanlığı ile bir uzmandan danışmanlık alarak; çocuğunuzun davranışlarına ve bu davranışlarla size ne anlatmak istediğine dair daha derin bir anlayış edinebilir ve sorunları çözmesinde ona yardımcı olabilirsiniz.

Ebeveyn Danışmanlığı ile destek olabileceğimiz konulardan bazıları;

  • Evde ve okulda uyumsuzluk
  • Öfke, Kaygı
  • Özgüven kaybı, içe kapanıklık
  • Ergenlik sorunları
  • Aile içi çatışmalar ve iletişim problemleri
  • Tuvalet alışkanlığı kazanma, Uyku güçlükleri
  • Tırnak yeme, Kardeş kıskançlığı, Yalan söyleme
  • Yeme sorunları, Okula gitmek istememe, Sınav kaygısı
  • Olumsuz yaşam olayları, Travmalar
  • Kendine Zarar Verme Davranışı
  • Aile üyesinin yokluğu, kaybı
  • Ekran bağımlılığı

Ebeveyn

  • Ebeveyn tutumlarının iyileştirilmesi
  • Ebeveyn rollerinin dengeli dağılımı
  • Çocukların yetiştirilme biçimlerinde danışmanlık
  • Sosyal ve gelişimsel süreçlerle ilgili psikoeğitimin verilmesi

Daha fazla bilgi edinmek için randevu alabilirsiniz. ​​

Devamı
featured_image

Jüpiter ve Venüs Gezegeni – Karanlık Korkusu

Yazar: Tuğçe Turanlar8 Eylül 2021 Ebeveyn0 Yorum

Jüpiter ve Venüs Gezegeni – Karanlık Korkusu

Merlin bugün de hava kararacağı ve odasında yalnız kalacağı için çok tedirgindi. Akşam yemeğinde neredeyse hiç konuşmadı. Okulda öğrendiklerini her zaman uzay-kukla oyunlarıyla anlatan Merlin, bugün tek kelime etmemişti. Tabağındaki yiyecekleri renklerine göre ayırmaktan başka bir şey yapmamıştı. Uykusunu iyi alamadığı için cildi oldukça solgun görünüyordu. Eleanor üç gündür devam eden bu durum karşısında kendisini çaresiz hissediyordu.

Uyku vakti gelince Merlin, anne ve babasının yatağında uyumak istiyordu. Fakat bu konuda herkes birbiriyle inatlaşıyordu. Uzlaşmaya varamadıkları için, akşamları huzursuz geçiyor ve günün sonunda Merlin yine kendi odasında kalıyordu. Bu akşam her şey farklı olmalıydı. Merlin’in anne ve babası bu konuyu sakince bir çözüme ulaştırabilmek için, Merlin’in odasına gittiler.

Üçü de yatağa yatıp isteklerini ve bunu neden istediklerini sırayla anlatmaya başladılar. Sıra Merlin’e gelince, Merlin bir an durup karanlık odanın köşesindeki gölgeyi işaret etti. Orada bir şey vardı ve sadece karanlıkta ortaya çıkıyordu. Hatta diğer odaların önünden geçerken şekil değiştirerek onu takip ediyordu. Babası Odin ışığı açıp orada ne olduğuna bakacağını söyledi.

Işığı açtığı an oradaki karartının odada bulunan ahşap bir süs eşyasına ait olduğunu fark etti. Gündüz gördüğümüz nesneler, geceleri hayal gücümüz ile yeniden şekillenebiliyordu. Bunu bir oyuna çevirerek karanlıktaki eşyaları tahmin etme oyunu oynadılar. Merlin biraz sakinleşmiş gibi görünüyordu ama bu oyun korkularını yenebilmesi için yeterli değildi. Hem zamana ihtiyacı vardı hem de daha çok ışığa.

Annesi Eleanor Merlin’in karanlıktan korktuğunu öğrendiğinde aklına kendi çocukluğu geldi. Aynı korkuları o da yaşamıştı. Geceleri tuvalete gitmek için uykusundan uyanır fakat asla karanlık odaların önünden geçemezdi. Orada ona zarar verebilecek bir şeylerin olduğunu düşünürdü. Bu konuyu eşi Odin ile konuşurken korkusunu nasıl yendiğini hatırladı.

“Venüs gezegeni!”

Merlin uzay hakkında bir şeyler öğrenmekten çok mutlu olurdu. Babası Odin vakit buldukça Merlin ile uzay belgeselleri izlerdi. Gezegenler ve onların değişik isimleri hakkında komik tahminlerde bulunurlardı.

Fırsat buldukça Akyaka Orman Kampına kamp yapmaya gider ve şehir ışıklarının parlamasını engellediği yıldızları izlerlerdi. Ormanlık alanda tüm parıltısıyla göz kamaştırırdı gökyüzü. Eleanor’un en heyecan verici bulduğu şey ise çıplak gözle görebildiğimiz bu yıldızların, daha milyonlarca yıl parlamaya devam edecek olmasıydı.

Venüs ve Jüpiter gökyüzünde görebildiğimiz en parlak gezegenlerdi. Parlaklıkları yüzünden herkes onları yıldızlarla karıştırırdı. Merlin için gökyüzünün parıltısı Jüpiter, annesi için ise Venüs’tü. Eleanor’un Merlin’e anlattığı bir hikâyeye göre bu iki gezegen peri tozlarıyla kaplandığı için ışıkla beraber mutluluk saçıyordu ve tüm korkular uzaklaşıyordu.

Ertesi gün Odin eve geceleri parlayan bir sürü fosforlu yıldız ve aydan oluşan bir set ve yıldızların hikayelerini anlatan bir kitapla geldi. Merlin ile Merlin’in odasının duvarlarından başlayan ve tuvalet kapısına kadar uzanan bir yıldız yolu yaptılar. Koridor boyunca yıldızlarla donatılmış duvarların ortasında iki gezegen vardı. Jüpiter ve Venüs. Karanlıkta hem yol gösteriyorlardı hem de korkuları uzak tutuyorlardı. Akşamları uyku vakti gelince evdeki tüm ışıkları kapatıp yıldız parıltıları içerisinde birbirlerine hikayeler anlatmaya başladılar. Zamanla karanlık korkusunun yerini mutlu anılar, uzay maceraları ve gelişmiş bir özgüven aldı.

Gelişim dönem basamaklarında bebekliğimizden itibaren çeşitli korkular yaşarız. Bu bizim genetik mirasımızdır. Önemli olan bu süreçleri sağlıklı bir şekilde aşabilmektir. Çocuklar bir dönem karanlıktan korkarken başka bir dönem görünüşünden dolayı kötü olduğunu düşündükleri bir insandan korkabilirler. Korkuları, onların zengin hayal gücü ile harmanlandığı için neyin tetiklediğini bulmak zor olabilir. Bu süreçte çocuklara anlayış dolu bir yaklaşımla güven vermek, korkularını yenebilmeleri açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü bazen ihtiyaçları olan tek şey onlara inanmamız ve onların gözünden dünyayı görebilmemizdir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Online Ebeveyn Danışmanlığı

www.betterhealth.vic.gov.au

 

 

Devamı

Instagram

klinikpsikologtugceturanlar

Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fi Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fiziksel sınırlarla değil, duygusal ve dijital alanlarla da şekillendiğini ortaya koyan bir kavramdır. 

Sosyal medyada flörtöz etkileşimler, eski sevgiliyle gizli mesajlaşmalar ya da partnerden saklanan yakınlıklar, görünürde küçük olsa da güveni zedeleyebilir. Bu davranışların ortak özelliği gizlilik, duygusal yatırım ve ilgi odağının partnerden başkasına kaymasıdır. Bu nedenle mikro aldatma, ilişkilerde belirsizlik ve güvensizlik duygularını tetikleyerek büyük krizlere yol açabilir❤️‍🩹

Bununla birlikte, her davranışın mikro aldatma sayılıp sayılmayacağı çiftlerin ortak sınırlarına bağlıdır. Bazı ilişkilerde eski sevgiliyle iletişim önemsiz görülebilirken, başka bir ilişkide bu durum ciddi bir güven sorununa dönüşebilir. Bu nedenle mikro aldatmayı anlamanın anahtarı, partnerlerin açık iletişim kurması, sınırlarını netleştirmesi ve birbirlerinin hassasiyetlerini gözetmesidir. Şeffaflık ve empati, mikro aldatmanın ilişkilerde yıkıcı bir tehdit olmaktan çıkıp, güveni güçlendiren bir farkındalık alanına dönüşmesini sağlayabilir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi? Aşa 🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi?

Aşağıdaki cümlelerden hangileri size daha tanıdık geliyor?

1. Başkalarının hayranlığına ihtiyaç duyarım ve bu benim değerimi kanıtlar.
2. Çoğu zaman empati kurmakta zorlanırım ve mesafeli dururum.
3. İlişkilerde kontrolün bende olmasını isterim.
4. Kendimi çoğu zaman kurban gibi hissederim.
5. Kabul görmek için uyum sağlarım, bazen de kendimden vazgeçerim.
6. Partnerimin başarılarını ve güçlü yanlarını kendi kimliğime katmaya çalışırım.

👉 Eğer daha çok 1-2-3 size uyuyorsa, erkek narsisizmine özgü yönler sizde daha baskın olabilir.

👉 Eğer daha çok 4-5-6 size uyuyorsa, dişi narsisizme özgü yönler sizde daha fazla olabilir.

(Bu test bir tanı aracı değildir; sadece farkındalık yaratmayı amaçlar.)

Barbel Wardetzki, Almanya’da narsisizm üzerine çalışan terapist ve yazar. Onun “Dişi ve Erkek Narsisizm” diye yaptığı ayrım, biyolojik cinsiyetten çok narsisizmin iki farklı dışavurum biçimini anlatıyor:

1. “Erkek narsisizm” (männlicher Narzissmus)

* Daha çok gösterişli, dışa dönük, üstünlük vurgulu bir tarzı ifade eder.
* Tipik özellikler: kibir, grandiyözlük, başarıya ve güce odaklanma, sürekli takdir arama.
* Dışarıdan güçlü, etkileyici, hatta “dokunulmaz” görünür.
* Yani bu daha çok toplumun “maskülen güç” imgeleriyle örtüşüyor.

2. “Dişi narsisizm” (weiblicher Narzissmus)

* Daha çok ilişki odaklı, bağımlı, onay arayışlı bir narsisizm biçimi.
* Tipik özellikler: sürekli sevilme, kabul görme, vazgeçilmez olma ihtiyacı; fedakârlık yaparak değer kazanma çabası.
* Dışarıdan uyumlu, alçakgönüllü biri gibi görünebilir ama altında derin bir değersizlik ve onaylanma açlığı vardır.
* Bu da toplumun “feminen uyum” beklentileriyle bağlantılıdır.

👉 Wardetzki’nin asıl vurgusu şu: Her iki biçim de özde aynı narsisistik yarayı (değersizlik ve reddedilme korkusu) saklar, sadece toplumda öğrenilen rollere göre farklı maskelerle dışa vurulur.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
❤️‍🩹 Duygu köprüsü, geçmişte yaşadığımız yoğun bir duygunun, bugün benzer bir durumla karşılaştığımızda yeniden tetiklenmesidir. 

İlişkinizdeki Duygu Köprüsünü Keşfetmek İçin Kendinize Aşağıdaki Soruları Sorabilirsiniz

Partnerimin bu davranışı bende hangi duyguyu tetikledi?

Bu duyguyu ilk kez hayatımda ne zaman hissetmiştim?

Geçmişte bu duyguyu hissettiğim olay kiminle yaşanmıştı?

Şu anki tepkim gerçekten bugünkü duruma mı ait?

Bu farkındalık, ilişkide nasıl daha sağlıklı bir tepki vermeme yardımcı olabilir?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık 🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık açısından anlamak için üç parçaya ayıralım:

1. Döngüyü tanımak

Travmatik bağlanmada ilişkiler genelde şu döngüyü izler:
1. Yakınlık / balayı dönemi → Partner çok sevgi dolu, özel hissettiriyor.
2. Gerginlik → Eleştiri, uzaklaşma, küçümseme başlıyor.
3. İncitme → Kötü davranış, ihanet, şiddet, duygusal manipülasyon.
4. Telafi → Özür, sevgi gösterileri, “bir daha olmayacak” sözleri.
5. Döngü tekrar başlar.

Soru: Sizin deneyiminizde bu tür iniş-çıkışlar olmuş muydu? Varsa, genelde hangi aşamada ilişkiye daha çok tutunma hissi geliyordu?

2. Bağlılığı güçlendiren psikolojik mekanizmalar

* Dopamin ve adrenalin dalgalanmaları: Yoğun kötü-iyi geçişleri beynin ödül sistemini etkiler.
* Umut bağı: “Bir gün hep iyi olacak” beklentisi.
* Kendi değer algısının bağa bağlanması: “O beni severse değerliyim” inancı.
* Yalnızlık ve korku: İlişkinin bitmesinin yarattığı boşluk korkusu.

Mini farkındalık çalışması: 1 dakika boyunca gözlerinizi kapatıp şunu fark edin: “Onu düşününce midemde/kalbimde/hissiyatımda nasıl bir duygu ya da gerginlik oluyor?”

3. Döngüyü kırmaya yönelik ilk farkındalık adımları

* Gerçeklik listesi tut: Onun hem iyi hem kötü anlarını tarafsızca yazmak, zihnin sadece “iyi” anlara tutunmasını dengeler.
* İçsel ihtiyaçları keşfet: Bu bağ, hangi çocukluk ihtiyacını (güven, onay, sevgi) tetikliyor?
* Destek ağı: Güvendiğin kişilerle yaşadığın döngüyü konuşmak, yalnızlık hissini azaltır.
* Küçük kopuş pratikleri: Tamamen kopmak zor geliyorsa, önce mesajlaşma süresini, görüşme sıklığını kademeli azaltmak.

Umarım bu bilgiler yolunuzu aydınlatmaya yardımcı olur 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Hayatımız boyunca sıklıkla kendimize ya da başkalarına “Bu normal mi?” diye sorarız. Peki, aslında “normal” nedir? Kim belirler, neye göre değişir? “Normal”, çoğu zaman toplumun ortalama kabul ettiği davranış, düşünce ve duyguları ifade eden bir kavram olarak kullanılır. Ancak bu sınırların kesin ve değişmez olduğunu söylemek mümkün değildir.

Çünkü “normal”, kültüre, zamana, yaşanılan çevreye ve hatta kişinin yaşam dönemine göre farklılık gösterir. Bir toplumda kabul gören bir davranış, başka bir toplumda yadırganabilir. Hatta aynı toplumda bile yıllar geçtikçe normal kabul edilen şeyler değişebilir. Bir dönem tabu olarak görülen konular, bugün gündelik sohbetlerin parçası haline gelebilir.

Psikolojide ise “normal” ve “anormal” ayrımı, çoğu zaman işlevsellik üzerinden yapılır. Bir davranış ya da duygu, kişinin günlük yaşamını ve ilişkilerini olumsuz etkilemeye başladığında, bu durumun üzerinde durmak gerekebilir. Fakat burada da kesin bir çizgi çizmek zordur; çünkü her insanın başa çıkma yolları, duygu yoğunluğu ve yaşam deneyimleri birbirinden farklıdır.

✨✨✨✨

“Tut ki şu anda gece yarısı aniden güneş doğuveriyor. Gece yarısında! Zerre kadar şaşırtmaz mı bu seni?’
‘Hayır’ diye yanıtlıyorum, ‘bu, zerre kadar şaşırtmaz beni.’
Barcelonalı saatçi yüksek sesle: ‘Ben şaşırırdım yahu! Hatta o kadar ki, herhalde kafayı oynatırdım’ dedi.
İşte tam burada Salvador Dali sadece kendine özgü o görkemli hazır yanıtlarından birini yumurtluyor:
‘Bende ise tam tersi! Kafayı oynatanın güneş olduğunu düşünürdüm.’

Bir Dahinin Güncesi
Salvador Dalí
Instagram'da takip et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Bağlanma Stili ve Ayrılıkla Başa Çıkma
  • Mutluluk Korkusu: Neden Bazı İnsanlar Mutluluk Hissinden Kaçar?
  • Mikro Aldatma ve İlişkiler
  • Dişi ve Erkek Narsisizm: İlişkilerde İki Farklı Yüz
  • İlişkilerde Pygmalion Etkisi: Beklentilerimiz Bizi Nasıl Şekillendirir?
  • Kuşaklararası Travma Aktarımı

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz