Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
featured_image

Göç ve göçün psikolojik etkileri

7 Eylül 2021 Yazar: Tuğçe Turanlar İlişkiler ve Psikoloji 0 Yorum

Göç

Göç, birçok nedenden ötürü insanların kendi yaşam yerlerinden kopup kendilerine yeni yerleşim yeri bulmalarıdır. Göçün belli, başlı sebepleri: savaş, dini sebepler, ekonomik sebepler, siyasal sebepler, ailevi sebeplerdir. Göçün sebeplerine bakıldığında itici nedenler, çekici nedenler ve iletici nedenler olmak üzere üç çeşit neden sayılmaktadır. İtici nedenler, içinde bulundukları durumun kendi hayat yaşantıları açısından uygun olmadığını düşündükleri yaşam şeklidir. Çekici nedenler ise şehir hayatının teknolojik rahatlıkları, hayat refahı, yaşam standartlarının yüksekliği vb. birçok şeydir. İletici nedenler ulaşım ağının gelişmesi, kitle iletişim araçlarıyla dış dünyanın insanların bilgisine sunulması ve bu sayede insanların farkındalığının artması olayıdır (Ceylan, 2012). Sayılan bu nedenlerin dışında birde terör nedeniyle yaşanan zorunlu göç gerçeği vardır.

Uzaklık ölçütüne göre tanımlanan iki türlü göç vardır: İç göç ve dış göç. Mültecilik ülkeler arasında farklı tanımlanmakla birlikte, uluslararası anlaşmalarda zorunlu iç göçmenlikle ilgili herhangi bir maddeye rastlanmamaktadır. Oysa dünya genelinde 25 milyondan fazla insanın bu tür bir göçe maruz kaldığı ve sayılarının gittikçe artarak mültecileri aştığı belirtilmektedir. Gerek zorunlu iç göçmenler gerekse mülteciler benzer nedenlerle göçe zorlanmalarına karşın, mülteciler daha fazla uluslararası destek görmektedir. Oysa var olan tanımlamalarda iki grubu ayıran tek önemli vurgu uluslararası sınırların geçilmesidir (Ceylan,2012).

Göç Türleri

Göçler “gönüllü göçler” ve “zorunlu göçler” olarak ikiye ayrılır. Gönüllü göç, insanların kendi istekleri ve beklentileri doğrultusunda, bir kentten diğerine ya da bölgeye olan yer değiştirmelerdir (Özkalp, 1990). Gönüllü göçün özelliği bireyin isteğine bağlı olmasıdır; fakat bu isteği yaratan, genellikle göç edilen yerdeki ekonomik ve sosyal koşulların zorlamasıdır. Zorunlu göç ise, bireylerin özgün yaşam alanından zorunlu ve elinde olmayan nedenlerle kopmak durumunda bırakılmasıdır (Gürel, 2001).

Göç ve psikolojik etkileri

Genellikle birinci kuşak göçmenler değerlerini korurlarken bunların çocukları olan ikinci kuşak göçmenler, yüksek taklit yetenekleri sayesinde kent şivesini, kentli giyim tarzını çabuk öğrenirler; fakat kentli yaşıtları ile daha çok benzeşebilecekleri başka ortak yönler bulamazlar. Bir yandan, aileleri tarafından kendi kültürlerinden uzaklaşmakla suçlanırlarken öte yandan da toplum tarafından kent yaşamına uyum sağlamaları beklenmektedir. İkinci kuşak göçmen için bu kargaşa ortamından kaçmanın en kolay yolu uyuşturucu maddelere ve alkole sığınmaktır. Göç alan yerleşim yerlerinde yapılan çalışmalara göre uyuşturucu madde ve alkol kullanımı açısından bir sıralama yapılırsa; ikinci kuşak göçmenlerin birinci (en çok kullanan), yerli halkın ikinci ve birinci kuşak göçmenlerin üçüncü sırada olduğunu göstermiştir (Balcıoğlu ve diğerleri, 2001).

Göç eden bireylerin içinde bulunduğu “kayıp” duygusu psikolojik olarak olumsuz yönde etkilenmelerine sebep olacaktır. Aile bağları ve arkadaşlık ilişkilerindeki kopma, kültürel ve gündelik yaşam biçimindeki değişimler gibi birçok neden kayıp duygusuna etki edecektir. Göç eden bireyler kendi kültürel değerlerini de yanlarında taşıyacaklardır. Ancak diğer kültür ile uyum sağlanamazsa birey kendisini yalnız hissedecek ve diğerleri tarafından ötekileştirilecektir. Bunun psikolojik sonuçları doğrultusunda, saldırganlık, içe kapanıklık, duyarsızlık gibi davranış bozuklukları ortaya çıkma ihtimali doğacaktır.

Meksikalı göçmen işçiler ile yapılan çalışmada, yeni kültüre uyum sağlayamayan göçmenlerde anksiyete ve stres düzeylerinin yüksek olduğu ve bunun sonucunda yüksek düzeyde depresyon görülmüştür. Aynı çalışmada göçmenlerin yaşadıkları anksiyete ile ilişkili değişkenlerin, düşük benlik saygısı, etkisiz sosyal destek, göçmenlerin normal yaşam tarzına katılmalarındaki engeller, düşük eğitim düzeyi ve yüksek düzeyde kültüre uyum sağlayamama kaynaklı stres olduğu bildirilmektedir (Tuzcu ve Bademli, 2014). Strese verilen yanıt ve hastalıklarda göçmenlerin sosyal kaynakları belirleyici olabilir ve karşılaşılan zorluk derecesi de etkiler. Özellikle ruhsal sağlık üzerindeki etkili olan uyum sürecinde sosyal ağ, cinsiyet, yaş, dil becerileri, eğitim düzeyi, dini inançları, göç nedenleri ve gidilen yerdeki karşılanma biçimi etkili olmaktadır. Sosyal ağ özellikle, göçmenlerin sağlık davranışlarında ve ruhsal sağlıklarında çok önemlidir.

Amerika’da yapılan tanımlayıcı bir çalışmada Bosna ve Kübalı göçmenlerin karşılaştıkları güçlükler ile baş etmede, etkisiz baş etme yöntemi olarak sigara içmeyi kullandıkları ve sigara içme oranlarının yüksek olduğu, erkeklerin kadınlara göre daha fazla sigara içtikleri ve daha fazla alkol tükettikleri belirtilmektedir (Kruseman ve ark. 2003). Ülkemizde yapılan bir çalışmada özellikle zorunlu göçün ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği ve kadın göçmenlerin erkek göçmenlere göre daha fazla duygusal zorlanma yaşadığı ifade edilmektedir (Sır ve ark. 1998). Göç olgusu bireyler açısından stresi arttıran bir olgu olmakla birlikte göçe maruz kalan her birey aynı aşamaları deneyimlemeyebilir. Bu durumda göç eden bireylerin stresle baş etme durumlarının değerlendirilmesi ve etkili baş etme yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ruh sağlığı açısından bütün göçmenlerin riskli grupta oldukları söylenemez. Yapılan bir çalışmada göçmenler arasında ruhsal durumların farklılık gösterdiği, psikososyal bakım alma konusunda ülkenin sağlık politikalarının etkili olduğu ve göçmenlerin psikososyal bakım arama davranışlarının önemli olduğu belirtilmektedir. Aynı çalışmada göçmenlerin ruh sağlıkları ile ilgili çalışmaların yetersiz olduğu ve göçmenlerin ruh sağlıklarına ilişkin çalışmaların arttırılmasına gereksinim olduğu vurgulanmaktadır( Linderth ve ark. 2008).

Göç ve Çocuk

Göç olgusunun çocuklar ve gençler üzerindeki etkisi incelendiğinde gelişimlerinde ciddi sorunlar yarattığı görülmektedir. Çocuğun ergenlik sorunlarına, yeni yerleşilen yere uyum sağlama çabası eklenmiştir. Köydeki sosyal destek ağlarından yoksun, hayatta kalma mücadelesinin verildiği, değişik ortam ve yeni kültüre uyum sorunlarının yaşandığı durumlarda genç, ön yargı ve dışlanma ile karşılaşmaktadır. Evdeki değerler sistemi ile sokaktaki hayat çatışmaktadır. Bunun sonucunda davranış bozuklukları, şiddet eğilimi, depresyon, okul başarısızlığı gibi bozukluklar kendini gösterebilmektedir. Göç olgusu, dünyaya karşı güvensiz, sürekli tehdit duygusu ile yaşayan, çevresine yabancılaşan ve sonucunda düşmanca duygular beslemeye başlayan çocuk ve gençlerin yetişmesine yol açıyor. Yoksulluğun da etkilediği bu itilmiş ve sindirilmiş gençlik, önümüzdeki yıllarda kentlerde önemli problemler oluşturabilirler. Mesela günümüzde bir ara medyada çok tartışılan gasp, kapkaç gibi olaylar, göçün sonucu oluşan uyum ve ekonomik yetersizliklerden kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Özellikle bir grup vasıfsız aile reisleri, kırsal kesimdeki alışkanlıklarını şehirde de sürdürerek, aile geçimini, çocuklarını sokaklarda satıcılık yaptırarak sağlamaktadırlar. Satıcılık yapan bu çocukların çoğu zorunlu eğitim çağındadır. Sokaktaki çocuklar, eğitimden uzaklaşarak her türlü tacize, kaçırılma, öldürülme, yaralanma, suça zorlanma, fiziksel ve psikolojik gelişim bozukluklarına, madde bağımlılığına ve şiddete açık hâle geliyor. Öyle anlaşılıyor ki, çocukların eğitim problemlerinin çözümü, büyük ölçüde ailelerin sosyal, uyum ve ekonomik problemlerinin çözümüne bağlıdır. Çünkü kırsal aile düzeninde çocuğun rolü ve çocuktan beklentiler, şehirde yaşayan aile yapısına göre farklılık göstermektedir. Kırsalda, ekonomik değeri olan işlerde çalışmaya alışmış olan çocuklar, göç ettikleri yeni çevrede de aynı amaçlı, fakat değişik işlerde çalışmak durumunda kalmışlardır. Kırsal kesimde genellikle okul ve eğitim, ikinci plandadır. Göç ettikleri yerlerde, eğitimle ilgili bir gelenek oluşmamışsa, çocuklar bunun önemini kavramakta güçlük çekmektedirler. Ayrıca uyumsuzluk, yoksulluk, yoksunluk ve başarısızlıklar da çocukları eğitimden uzaklaştırmaktadır (Yıldırım, 2011).

Sonuç

İç göçlerin, bahsedilen olumsuz etkilerini en aza indirgemek konusunda alınacak bazı önlemler etkili olabilir. Göç veren yerleşim yerlerinde nüfus hareketlerini azaltmak ve daha durgun bir nüfus yapısına ulaşmak hedeflenmelidir. Göç alan yerleşim yerlerinde ise, devletin tüm kurumları ve sivil toplum kuruluşları, göçle gelen vatandaşların kente uyum sağlaması için işbirliği yapmalıdır. Göçle gelen vatandaşların barınma, eğitim, ruh sağlığı da dâhil olmak üzere sağlık imkânlarına bir an önce kavuşmaları; altyapı hizmetlerinden yararlanabilmeleri ve kalıcı bir iş bulabilmeleri, suça bulaşmamaları açısından önemlidir. Yine göçmen çocuk ve gençlerin, boş zamanlarını spor, hobi vb. faaliyetlerle geçirmeye yönlendirilmesi, madde bağımlılığı ve suç işleme oranlarını düşürecektir. Göç alan yerleşim yerlerinde görev yapan kolluk personeli, neredeyse tüm araştırmalarda ortaya çıkan; “göç alan yerlerde mala karşı suçlar artar” gerçeğini bilmeli ve önleyici kolluk faaliyetlerinin planlanmasında bu hususu dikkate almalıdır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

REFERANSLAR

Aker, T., Ayata, B., Özeren, M., Buran, B., Bay, A. (2002).  Zorunlu iç göç: ruhsal ve toplumsal sonuçları. Anadolu Psikiyatri Dergisi,3,97-103.

Aktürk, A. İ., Yakuboğlu, A., Çelik, D. ve Oral, G. (2013). Kayseri örneği üzerinden kentleşme ve şiddet ilişkisi: İleriye dönük bir projeksiyon, Sosyoloji Dergisi, 3(27), 25-40.

Ay, Y. (2013). İç Göçlerin Emniyet ve Asayişe Etkisi. Güvenlik Bilimleri Dergisi, 2(1), 35-56.

Balcıoğlu, İ., Doksat, K. ve Tan, O. (2001). “Madde Bağımlılığı Göç ve Suç.” Yeni Symposium 39 (4), 185-191.

Ceylan, Y. (2012). Zorunlu Göç ve Suç İlişkisi (Muş İli Örneği). Akademik Bakış Dergisi, 32.

Erkan, R. ve Erdoğdu, M. (2006). Göç ve Çocuk Suçluluğu. Aile ve Toplum Dergisi, 3(9).

Gürel, S. (2001). “Türkiye’de Göç ve Bütünleşme Sorunsalı”, 21. Yüzyılın Karşısında Kent ve İnsan. Bağlam Yayınları, İstanbul.

Kruseman, M., Stoll B. E. ve Stalder, H. (2003). Interactive group education for refugees from the Former Yugoslavia to reduce their oil consumption. Patient Educ Counss, 49,171-176.

Lindert, J., Schouler-Ocak, M., Heinz, A. ve Priebe, S. (2008). Mental health, health care utilisation of migrants in Europe. Eur Psychiatry, 23,14–20.

Özen, Ş., Antar, S., Özbulut, Ö., Altındağ A, Oto R. (2001). İç göç yaşayan bir grup lise öğrencisinde ruhsal belirti şiddetinin cinsiyet ile ilişkisi. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Dergisi, 8(3), 156-162.

Özkalp, E. (1990). Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.

Tuzcu, A. ve Bademli, K. (2014). Göçün Psikososyal Boyutu. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 6(1), 56-66.

 

 

göç
Önceki
Sonraki

İlgili Makaleler

Aşk içinde kalmanın bir yolu var mı
Aşk içinde kalmanın bir yolu var mı
5 Eylül 2021

“Aşk, varoluşsal boyutta benlik sınırlarının terk edilmesidir.” Kernberg Aşkın...

Devamı
İlişki Danışmanlığı (Terapisi) Nedir
İlişki Danışmanlığı (Terapisi) Nedir
5 Eylül 2021

İlişki Danışmanlığı İlişki Danışmanlığı eşlerin birbirleri hakkında daha fazla...

Devamı
Dopamin ve Serotonin İlişkisi
Dopamin ve Serotonin İlişkisi
18 Haziran 2024

Dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterler, beynimizin ve vücudumuzun düzgün...

Devamı
Yetişkinlerde Travma
Yetişkinlerde Travma
15 Ocak 2024

Yetişkinlerde travma, çocukluk çağında yaşanmış olaylardan, ani şiddet içeren...

Devamı

Instagram

🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendim 🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendimizi duymadan, duygularımızı fark etmeden ilerleriz. Oysa küçük bir mola verip içimize döndüğümüzde değişimin ilk adımını atmış oluruz. Kendine Dönüş Rehberi, bu yolculukta sana eşlik etmesi için hazırlandı.

🦋 Yedi gün boyunca kısa okumalar, egzersizler ve sorularla kendine daha yakından bakmayı, duygularını tanımayı ve içindeki farklı sesleri keşfetmeyi deneyimleyeceksin. Bazen güçlü yanlarını hatırlayacak, bazen sınır koymayı çalışacak, bazen de içindeki küçük çocukla buluşacaksın. Her gün 10–15 dakikanı ayırman, kendinle kurduğun bağı güçlendirmek için yeterli.

✨Bu rehber terapi yerine geçmez. Ama farkındalığını artırmana, kendine daha şefkatli yaklaşmana ve geleceğe dair yeni niyetler koymana destek olabilir. 

🦋✨ Yolculuğun sonunda kendi notlarınla şekillenen kişisel bir defterin olacak: sana ait, sana yol gösteren bir pusula.

7 Gün 7 Adım: Kendine Dönüş Rehberi
	1.	Kendine Bakışın
	2.	Duyguların Haritası
	3.	İç Sesini Resmet
	4.	Güçlü Yanlarının Kolajı
	5.	“Hayır” Günlüğü
	6.	Küçük Çocuğa Mektup
	7.	Gelecek Benliğe Niyet

🔗 Kendine Dönüş Rehberi’ni profilimdeki linkten veya www.tugceturanlar.com’dan ücretsiz indirebilirsin.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocu Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocuk, dış koşulları değiştiremeyeceği için hayatta kalma stratejisi olarak çoğu zaman suçu kendine yükler. Bu durum, “kontrol yanılsaması” yaratarak çaresizlik duygusunu hafifletir. Ancak çocuklukta geliştirilen bu mekanizma, yetişkinlikte de ilişkilerde kendini gösterir: partneri yüceltmek, sürekli özür dilemek ya da terk edilme korkusu yaşamak gibi örüntüler bu geçmiş stratejinin izleridir.

Bu durum özellikle kaygılı bağlanma eğiliminde ve narsisistik ilişkilerde çok görülür ❤️‍🩹

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “benci İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “bencillik” olarak algılansa da, aslında hem kişinin hem de ilişkinin sağlığını koruyan bir adımdır. 

Sınır, duyguları, zamanı, enerjiyi ve değerleri koruyan görünmez bir çizgidir; sevgiyi azaltan bir duvar değil, ilişkiyi daha güvenli ve saygılı kılan bir çerçevedir. Sağlıklı sınırlar duygusal, fiziksel, dijital ya da değer temelli olabilir ve iletişime kapıyı kapatmaz; tam tersine beklentileri netleştirerek çatışmaları azaltır, iletişimi güçlendirir ve güvenli bağlanmayı destekler.

Bencillik algısının kökeninde genellikle kaygılı bağlanma örüntüleri, “fedakârlık = sevgi” gibi kültürel kalıplar ve çocuklukta “hayır” demeyle ilişkilenen suçluluk duyguları vardır. Oysa sınır koyabilen kişi, partnerine de alan tanır; bu da saygıyı ve güveni artırır. 

Gottman Çift Terapisi’nde de vurgulandığı gibi, mutlu çiftler hem “biz” olmayı hem de “ben” kalabilmeyi başarır ❤️

Kısacası, sınır koymak sevgisizliğin değil özsaygının göstergesidir; gerçek yakınlık ise sınırların yok sayılmasıyla değil, kabul edilip saygı duyulmasıyla mümkündür.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze yaşanan bir deneyim değil; sosyal medya da bu sürecin önemli bir parçası haline geldi 💔

Eski partnerin paylaşımlarını görmek, hikâyelerini takip etmek ya da ortak fotoğraflarla karşılaşmak, duygusal toparlanmayı zorlaştırabilir. 

Kaygılı bağlanan kişiler ayrılık sonrası sosyal medyada daha yoğun “takip” davranışı gösterirken; kaçınan bağlanan kişiler genellikle tüm dijital izleri silmeyi tercih eder. 

Modern ilişki dinamikleri arasında yer alan “ghosting” (aniden ortadan kaybolma) ve “breadcrumbing” (ufak mesajlarla umut verip ilişkiyi sürüncemede bırakma) gibi davranışlar ise bu süreci daha da karmaşık hale getirebilir.

🔗 Yazının tamamını www.tugceturanlar.com’da okuyabilirsiniz 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Öne Çıkan Konular

  • Narsisizm
  • İstismar ve Manipülasyon
  • Bağlanma Stilleri
  • Psikodinamik Terapi
  • EMDR
  • Şema Terapi
  • Gottman Çift Terapisi

Son Eklenenler

  • Bağlanma Stilleri: Neden Zıt Kişiliklere Çekiliriz?
  • Maladaptive Daydreaming – Aşırı Hayal Kurmak Bir Hastalık mı?
  • Bipolar Bozukluk Nedir? Belirtileri, Türleri ve Tedavi Yöntemleri
  • Kişilik Bozukluklarında EMDR Terapisi
  • Travmatik Anılar ve EMDR Terapisi: TSSB Belirtilerinde İyileşme
  • İlişkilerde Değişim ve Güçlü Bağların Sırları

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz