Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
featured_image

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir? Sürekli Endişelenmek Normal mi?

7 Kasım 2025 Yazar: Tuğçe Turanlar İlişkiler ve Psikoloji 0 Yorum

Hepimiz zaman zaman kaygılanırız. Sağlığımız, paramız, işimiz, okulumuz veya ailemiz hakkında endişelenmek hayatın normal bir parçasıdır. Aslında kaygı, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağlayan işlevsel bir duygudur. Peki, bu endişe hali kontrolünüzden çıktığında, durumla orantısız bir boyuta ulaştığında ve adeta günlük rutininizin bir parçası haline geldiğinde ne olur? İşte bu noktada, “Yaygın Anksiyete Bozukluğu” kavramıyla tanışıyoruz. Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) olan kişiler, bu ve benzeri konular hakkında çok daha sık, çok daha yoğun ve çoğu zaman ortada belirgin bir sebep olmasa bile endişe duyarlar.

Bu blog yazısında, Yaygın Anksiyete Bozukluğu’nun ne olduğunu, normal stresten farkını, belirtilerini ve bu durumla başa çıkmak için hangi yöntemlerin olduğunu detaylıca inceleyeceğiz.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu, adından da anlaşılacağı gibi, belirli bir konuyla sınırlı olmayan, “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan” genel bir kaygı veya korku halini tanımlar. Bu durum, kişinin hayatını yaşama biçimini doğrudan etkiler.

Arada sırada endişelenmek veya stresli yaşam olaylarına tepki olarak kaygılanmakla aynı şey değildir. Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) olan kişiler için bu yoğun endişe duyguları aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Bu kişiler genellikle her durumda olası en kötü sonucu düşünmeye eğilimlidir ve iyi bir olasılığın mümkün olmadığını hissedebilirler.

İstatistiklere göre, bu bozukluğun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6 civarındadır; yani her 100 kişiden 5 veya 6’sı hayatlarının bir döneminde bu durumu yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artabilir ve YAB yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluklarından biridir.

En önemli nokta şudur: Yaygın Anksiyete Bozukluğu, yönetilemez bir durum değildir. Doğru tedavi, destek ve yaşam tarzı değişiklikleri ile bu bozukluğu yaşayan kişiler kaygılarını yönetebilir ve yaşam kalitelerini önemli ölçüde artırabilirler.

Belirtileri Nelerdir?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişilerde hem zihinsel hem de fiziksel birçok belirti görülebilir. Bu kişiler, endişelerinin aşırı olduğunun farkında olsalar bile, endişelenmelerini denetleyemezler ve bir türlü sakinleşemezler. Çevrelerinde “aşırı evhamlı” olarak tanınabilirler.

Temel belirtiler şunlardır:

  • Aşırı Endişe: Günlük, sıradan şeyler hakkında (iş, sağlık, para, aile, hatta randevuya geç kalmak gibi) sürekli ve abartılı bir endişe hali.
  • Kontrol Zorluğu: Endişeli düşünceleri durduramama veya kontrol altına alamama hissi.
  • Huzursuzluk: Sürekli “tetikte olma” hali, yerinde duramama veya gergin hissetme.
  • Odaklanma Güçlüğü: Zihnin sürekli endişelerle dolu olması nedeniyle konsantre olamama.
  • Kolay Yorulma: Zihinsel ve fiziksel olarak çabuk tükenme.
  • Kas Gerginliği: Özellikle omuz, boyun ve sırtta belirgin olabilen kronik kas ağrıları veya gerginlik.
  • Uyku Sorunları: Uykuya dalmakta zorlanma, gece sık sık uyanma veya dinlenmiş hissetmeden uyanma.
  • Tahammülsüzlük: Gerginliğe bağlı olarak çevredeki durumlara veya kişilere karşı sabırsız olma.
  • Bedensel Belirtiler: Sadece zihinsel değil, bedensel bir dizi belirti de görülebilir: Baş ağrıları, mide rahatsızlıkları (bulantı, ishal, IBS), titreme, seğirme, en ufak seste irkilme, aşırı terleme, nefes darlığı hissi, yutkunma güçlüğü, sersemlik hissi, sıcak basması veya sık tuvalete çıkma ihtiyacı.

Endişe Konuları Neye Göre Değişir?

Yetişkinlerde Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) endişeleri genellikle şu konular etrafında döner:

  • İş güvenliği veya performans
  • Kendi sağlığı veya aile bireylerinin sağlığı
  • Finansal durum, faturalar
  • Çocukların başına gelebilecekler
  • Randevulara veya toplantılara geç kalma korkusu
  • Ev işleri ve diğer sorumlulukları tamamlama baskısı

Çocuklar ve ergenlerde de YAB görülebilir. Onların endişeleri genellikle okul performansı, sınavlar, sosyal ilişkiler, arkadaşlıklar ve gelecek kaygısı üzerine odaklanır. Hata yapmaktan aşırı korkabilir, başkalarını hayal kırıklığına uğratmaktan endişelenebilir ve bu kaygıyı yönetmek için “mükemmeliyetçi” bir tutum geliştirebilirler.

Unutulmamalıdır ki, bu belirtiler stresli dönemlerde (örneğin fiziksel bir hastalık, okul sınavları veya kişiler arası bir çatışma sırasında) daha da kötüleşebilir.

Bu Normal Stres mi, Yoksa Anksiyete Bozukluğu mu?

Hayat streslidir. Hepimiz zaman zaman yoğun iş temposu, okulda bir sunum veya büyük bir yaşam değişikliği nedeniyle stres yaşarız. Peki, stres ile anksiyete bozukluğu arasındaki fark nedir?

  • Stres: Genellikle dışsal bir nedene (çok fazla ödev, yaklaşan bir son teslim tarihi, bir hastalık) verilen fiziksel veya zihinsel bir tepkidir. Stres kaynağı ortadan kalktığında, stres de genellikle azalır.
  • Anksiyete: Vücudun strese verdiği bir tepkidir, ancak bazen ortada belirgin bir tehdit olmasa bile ortaya çıkabilir veya devam edebilir.

Arada sırada stres ve kaygı yaşamak normaldir, ancak bu duygular hayatınızı kontrol etmemelidir. Eğer kaygınız geçmiyorsa, sürekliyse ve günlük aktivitelerinizi (iş, okul, sosyal yaşam) engellemeye başladıysa, bu bir anksiyete bozukluğunun işareti olabilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Nedenleri Nelerdir?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu’nun kesin ve tek bir nedeni bilinmemektedir. Genellikle çocukluk veya genç erişkinlik döneminde, yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Araştırmalar, bu durumun karmaşık bir etkileşim sonucu ortaya çıktığını göstermektedir:

  1. Kalıtsal Etkenler (Genetik): Ailede anksiyete bozukluğu öyküsü olması, riski artırabilir.
  2. Beyin Kimyası ve Biyoloji: Beyindeki nörotransmitter adı verilen kimyasalların dengesizliği rol oynayabilir.
  3. Kişilik Özellikleri: Bazı kişilik yapılarının kaygı geliştirmeye daha yatkın olabileceği düşünülmektedir.
  4. Çevresel Faktörler ve Yaşam Deneyi̇mleri: Stresli veya travmatik olaylar (örneğin, istismar, bir yakının kaybı, zorlu bir iş ortamı) YAB gelişim riskini tetikleyebilir.

Hastalığın belirtileri stresli yaşam olayları olduğunda alevlenebilir ve dönem dönem iyileşmeler veya kötüleşmeler gösterebilir.

Tanı ve Birlikte Görülen Diğer Durumlar

Bir kişiye Yaygın Anksiyete Bozukluğu tanısı konulabilmesi için, kişinin en az 6 ay boyunca çoğu gün endişeyi kontrol etmekte zorlanması gerekir. Ayrıca, yukarıda sayılan belirtilerden (huzursuzluk, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, kas gerginliği, uyku sorunları) en az üçüne sahip olması beklenir.

Bu tanıyı ancak bir ruh sağlığı uzmanı (psikiyatrist) koyabilir. Uzman, belirtilerinizin ne zaman başladığını, ne sıklıkta olduğunu ve hayatınız üzerindeki etkisini değerlendirir.

Tanı Neden Gecikebilir?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişiler, özellikle yorgunluk, gerginlik, kas ağrısı, baş ağrısı ve mide şikayetleri gibi bedensel belirtiler nedeniyle, durumu bir ruh sağlığı sorunu olarak görmeyebilir. Bu nedenle, çoğu zaman psikiyatri dışı branş hekimlerine (Dahiliye, Fizik Tedavi, Nöroloji vb.) başvururlar.

Bu durum, doğru tanının konmasını ve uygun tedavinin başlamasını geciktirebilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Yalnız Gelmeyebilir

Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan bazı kişilerde depresyon, diğer anksiyete bozuklukları (panik bozukluk, sosyal fobi gibi) veya Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gibi ek ruh sağlığı sorunları da görülebilir. Kronik ağrı sendromları veya kardiyovasküler sorunlar da eşlik edebilir.

Birden fazla bozukluğun varlığı tedaviyi daha karmaşık hale getirebilir, ancak kapsamlı bir tedavi planı tüm bu yönleri ele alarak kişinin iyileşmesine yardımcı olabilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) Tedavi Yöntemleri: Neler Yardımcı Olabilir?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tedavi gören kişilerin çoğunluğu tedaviden önemli ölçüde yarar görür. Genellikle psikoterapi, ilaç tedavisi veya her ikisinin bir kombinasyonu kullanılır.

1. Psikoterapi (Konuşma Terapisi)

Psikoterapi, Yaygın Anksiyete Bozukluğu tedavisinde son derece etkilidir. Yüz yüze veya online (çevrimiçi) olarak uygulanabilir.

  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Yaygın Anksiyete Bozukluğu tedavisinde “altın standart” olarak kabul edilir. BDT, kişinin kaygıya neden olan olumsuz veya çarpık düşünce kalıplarını fark etmesine yardımcı olur. Bu terapi, bu düşüncelerin duyguları ve davranışları nasıl etkilediğini anlamayı ve daha sağlıklı başa çıkma mekanizmaları geliştirmeyi öğretir.
  • Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT): BDT’den farklı bir yaklaşım benimser. Kişiyi, rahatsız edici düşünce ve duygularla savaşmak yerine onları yargılamadan kabul etmeye teşvik eder. Terapi, kaygıyı azaltmak için kişinin kendi değerleri doğrultusunda anlamlı bir yaşam sürmesine odaklanır (örneğin, mindfulness ve hedef belirleme yoluyla).

2. İlaç Tedavisi

Sağlık uzmanları, Yaygın Anksiyete Bozukluğu tedavisinde bazı ilaçlar reçete edebilir. Bu ilaçların ciddi yan etkileri veya (doğru kullanıldığında) bağımlılık riskleri yoktur. Tedavinin amacı kaygı ve gerginliğin hızla tedavi edilmesidir.

  • Antidepresanlar (SSRI ve SNRI’lar): Bu ilaçlar sadece depresyon için değil, anksiyete belirtilerinin tedavisinde de yaygın olarak kullanılır. Etkilerinin tam olarak görülmesi birkaç hafta sürebilir.
  • Anksiyolitikler (Kaygı Gidericiler):

Benzodiazepinler: Şiddetli kaygı durumlarında hızlı rahatlama sağlayabilirler. Ancak, bağımlılık potansiyelleri nedeniyle genellikle sadece kısa süreli kullanım için veya kriz anlarında reçete edilirler. Bu grup ilaçlar kontrollü kullanımları nedeniyle yeşil reçeteyle verilmektedir ve ancak doktorun önerdiği dozda ve sürede kullanıldığında güvenlidir.

Buspiron: Bağımlılık yapma potansiyeli daha düşük olan farklı bir kaygı gidericidir. Tam etkisini göstermesi 3-4 hafta sürebilir.

Tedavi Ne Kadar Sürmeli?

İlaç tedavisinin etkisi genellikle birkaç hafta içinde başlar. Tedavi, belirtiler tamamen düzelene kadar sürmelidir.

Ancak en önemli noktalardan biri, belirtiler tamamen düzelse bile, durumun tekrarlamaması için tedaviye en az 1 yıl daha devam edilmesi önerilmektedir.

3. Destek Grupları ve Sağlıklı Alışkanlıklar

Tedavinin yanı sıra, bazı yaşam tarzı değişiklikleri de kaygıyla başa çıkmada büyük fark yaratabilir:

  • Destek Grupları: Benzer deneyimleri yaşayan insanlarla konuşmak, sorunları ve başarıları paylaşmak kişiye kendini daha az yalnız hissettirebilir.
  • Sağlıklı Yaşam Tarzı:

Kafeini Azaltmak: Kahve, çay ve enerji içecekleri kaygı belirtilerini tetikleyebilir veya kötüleştirebilir.

Yeterli Uyku: Kaliteli uyku, zihinsel dayanıklılık için kritik öneme sahiptir.

Egzersiz: Düzenli fiziksel aktivite, anksiyete için doğal bir “panzehir” görevi görebilir.

Stres Yönetimi: Meditasyon, mindfulness (farkındalık) egzersizleri ve nefes teknikleri, anksiyete belirtilerini azaltmaya ve psikoterapinin etkilerini artırmaya yardımcı olabilir.

Kendinize veya Bir Yakınınıza Nasıl Destek Olursunuz?

  1. Bilgi Edinin: Bu yazıyı okuyarak zaten ilk adımı attınız! Belirtileri, tedavi seçeneklerini ve güncel araştırmaları öğrenmek, süreci daha anlaşılır kılar.
  2. İletişim Kurun: Eğer Yaygın Anksiyete Bozukluğu belirtileri yaşıyorsanız, güvendiğiniz biriyle nasıl hissettiğiniz hakkında dürüstçe konuşun. Eğer bir arkadaşınızın veya aile üyenizin zorlandığını düşünüyorsanız, onunla konuşmak için zaman ayırın, endişenizi paylaşın ve desteğinizi hissettirin.
  3. Ne Zaman Yardım Alınacağını Bilin: Eğer sizin veya sevdiğiniz birinin kaygısı günlük yaşamını (okul, iş, ilişkiler) olumsuz etkilemeye başladıysa, profesyonel yardım alma zamanı gelmiş demektir.
  4. Şefkat Gösterin: Hem kendinize hem de başkalarına karşı nazik ve sabırlı olun. En küçük ilerlemeleri bile takdir edin ve Yaygın Anksiyete Bozukluğu yönetiminin inişli çıkışlı bir yolculuk olabileceğini kabul edin.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu, hayatınızı ele geçirmek zorunda olan bir durum değildir. Sürekli endişeyle yaşamak, “sizin kaderiniz” veya “karakterinizin bir parçası” olmak zorunda değil.

Yardım aramak, zayıflık değil, aksine iyileşme yolunda atılan en güçlü adımlardan biridir.


Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar, psikodinamik yönelim ağırlıklı çalışmaktadır. Travmalarla çalışırken EMDR yöntemini, kişilik örüntüleriyle çalışırken Şema Terapiyi, ilişkilerde ise Gottman Çift Terapisi yaklaşımını kullanmaktadır. Özellikle narsisizm, bağlanma sorunları ve ilişkisel dinamikler üzerine yoğunlaşır. Yazılarında hem klinik deneyimlerinden hem de bilimsel araştırmalardan beslenerek psikolojik kavramları herkesin anlayabileceği bir dille aktarmayı amaçlar.


Kaynakça

Generalized Anxiety Disorder: What You Need to Know

Bu blog yazısı yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve profesyonel tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavi yerine geçmez. Ruh sağlığınızla ilgili endişeleriniz varsa, lütfen her zaman nitelikli bir sağlık uzmanına danışın.

Anksiyete
Önceki

İlgili Makaleler

Bireysel Terapi Nedir? İlişkiler ve Kendini Tanıma
Bireysel Terapi Nedir? İlişkiler ve Kendini Tanıma
5 Eylül 2021

Bireysel terapi, yalnızca “sorun çözmek” için gidilen bir yer değildir. Çoğu...

Devamı
Metamfetamin ve Beyin Üzerindeki Etkileri
Metamfetamin ve Beyin Üzerindeki Etkileri
7 Eylül 2021

Metamfetamin Metamfetamin, santral sistemde sinir uçlarında dopamin,...

Devamı
Arketipler: Modern Psikolojideki Etkisi
Arketipler: Modern Psikolojideki Etkisi
18 Ocak 2024

Arketiplerin modern psikolojideki etkisi, özellikle Carl Jung'un çalışmaları...

Devamı
Esrar (Cannabis) Kullanımının Olumsuz Etkileri
Esrar (Cannabis) Kullanımının Olumsuz Etkileri
7 Eylül 2021

Esrar Kullanımının Psikolojik Etkileri ve Yoksunluk Belirtileri Psikolojik...

Devamı

Instagram

🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendim 🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendimizi duymadan, duygularımızı fark etmeden ilerleriz. Oysa küçük bir mola verip içimize döndüğümüzde değişimin ilk adımını atmış oluruz. Kendine Dönüş Rehberi, bu yolculukta sana eşlik etmesi için hazırlandı.

🦋 Yedi gün boyunca kısa okumalar, egzersizler ve sorularla kendine daha yakından bakmayı, duygularını tanımayı ve içindeki farklı sesleri keşfetmeyi deneyimleyeceksin. Bazen güçlü yanlarını hatırlayacak, bazen sınır koymayı çalışacak, bazen de içindeki küçük çocukla buluşacaksın. Her gün 10–15 dakikanı ayırman, kendinle kurduğun bağı güçlendirmek için yeterli.

✨Bu rehber terapi yerine geçmez. Ama farkındalığını artırmana, kendine daha şefkatli yaklaşmana ve geleceğe dair yeni niyetler koymana destek olabilir. 

🦋✨ Yolculuğun sonunda kendi notlarınla şekillenen kişisel bir defterin olacak: sana ait, sana yol gösteren bir pusula.

7 Gün 7 Adım: Kendine Dönüş Rehberi
	1.	Kendine Bakışın
	2.	Duyguların Haritası
	3.	İç Sesini Resmet
	4.	Güçlü Yanlarının Kolajı
	5.	“Hayır” Günlüğü
	6.	Küçük Çocuğa Mektup
	7.	Gelecek Benliğe Niyet

🔗 Kendine Dönüş Rehberi’ni profilimdeki linkten veya www.tugceturanlar.com’dan ücretsiz indirebilirsin.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocu Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocuk, dış koşulları değiştiremeyeceği için hayatta kalma stratejisi olarak çoğu zaman suçu kendine yükler. Bu durum, “kontrol yanılsaması” yaratarak çaresizlik duygusunu hafifletir. Ancak çocuklukta geliştirilen bu mekanizma, yetişkinlikte de ilişkilerde kendini gösterir: partneri yüceltmek, sürekli özür dilemek ya da terk edilme korkusu yaşamak gibi örüntüler bu geçmiş stratejinin izleridir.

Bu durum özellikle kaygılı bağlanma eğiliminde ve narsisistik ilişkilerde çok görülür ❤️‍🩹

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “benci İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “bencillik” olarak algılansa da, aslında hem kişinin hem de ilişkinin sağlığını koruyan bir adımdır. 

Sınır, duyguları, zamanı, enerjiyi ve değerleri koruyan görünmez bir çizgidir; sevgiyi azaltan bir duvar değil, ilişkiyi daha güvenli ve saygılı kılan bir çerçevedir. Sağlıklı sınırlar duygusal, fiziksel, dijital ya da değer temelli olabilir ve iletişime kapıyı kapatmaz; tam tersine beklentileri netleştirerek çatışmaları azaltır, iletişimi güçlendirir ve güvenli bağlanmayı destekler.

Bencillik algısının kökeninde genellikle kaygılı bağlanma örüntüleri, “fedakârlık = sevgi” gibi kültürel kalıplar ve çocuklukta “hayır” demeyle ilişkilenen suçluluk duyguları vardır. Oysa sınır koyabilen kişi, partnerine de alan tanır; bu da saygıyı ve güveni artırır. 

Gottman Çift Terapisi’nde de vurgulandığı gibi, mutlu çiftler hem “biz” olmayı hem de “ben” kalabilmeyi başarır ❤️

Kısacası, sınır koymak sevgisizliğin değil özsaygının göstergesidir; gerçek yakınlık ise sınırların yok sayılmasıyla değil, kabul edilip saygı duyulmasıyla mümkündür.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze yaşanan bir deneyim değil; sosyal medya da bu sürecin önemli bir parçası haline geldi 💔

Eski partnerin paylaşımlarını görmek, hikâyelerini takip etmek ya da ortak fotoğraflarla karşılaşmak, duygusal toparlanmayı zorlaştırabilir. 

Kaygılı bağlanan kişiler ayrılık sonrası sosyal medyada daha yoğun “takip” davranışı gösterirken; kaçınan bağlanan kişiler genellikle tüm dijital izleri silmeyi tercih eder. 

Modern ilişki dinamikleri arasında yer alan “ghosting” (aniden ortadan kaybolma) ve “breadcrumbing” (ufak mesajlarla umut verip ilişkiyi sürüncemede bırakma) gibi davranışlar ise bu süreci daha da karmaşık hale getirebilir.

🔗 Yazının tamamını www.tugceturanlar.com’da okuyabilirsiniz 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Öne Çıkan Konular

  • Narsisizm
  • İstismar ve Manipülasyon
  • Bağlanma Stilleri
  • Psikodinamik Terapi
  • EMDR
  • Şema Terapi
  • Gottman Çift Terapisi

Son Eklenenler

  • Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir? Sürekli Endişelenmek Normal mi?
  • Yetişkinlerde DEHB: Gizli Belirtiler ve Başa Çıkma Stratejileri
  • Bağlanma Stilleri: Neden Zıt Kişiliklere Çekiliriz?
  • Maladaptive Daydreaming – Aşırı Hayal Kurmak Bir Hastalık mı?
  • Bipolar Bozukluk Nedir? Belirtileri, Türleri ve Tedavi Yöntemleri
  • Kişilik Bozukluklarında EMDR Terapisi

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz