Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Ayrılık ve Bağlanma Stilleri: Hangi Tepkiler Sizi Bekliyor?

Yazar: Tuğçe Turanlar25 Ağustos 2025 Bağlanma Stilleri, İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum

Farklı bağlanma stillerinin ayrılık sonrası duygusal tepkilere etkisi

Romantik ilişkiler, hayatımızın en güçlü duygusal deneyimlerinden biridir. Ancak her ilişki sonsuza kadar sürmez. Ayrılıklar, en güvenli görünen ilişkilerde bile yaşanabilen ve duygusal olarak yıpratıcı olabilen süreçlerdir. Ayrılık sonrası verilen tepkiler kişiden kişiye farklılık gösterir: Kimileri kısa sürede toparlanırken, kimileri aylarca eski partnerini unutamaz. Bazıları ise ayrılığı görmezden gelerek duygularını bastırmaya çalışır. Bu farklılıkların kökeninde yalnızca kişilik özellikleri değil, bağlanma stilleri de önemli bir rol oynar.

Bağlanma teorisi, çocuklukta bakım verenlerle kurulan duygusal bağların yetişkinlikteki ilişkilerimizi nasıl şekillendirdiğini açıklar. Bu bağlanma biçimleri yalnızca yakınlık kurma ve güven geliştirme yollarımızı değil, kayıp ve ayrılıkla başa çıkma biçimlerimizi de etkiler.


Güvenli Bağlanma: Sağlıklı Yas ve Yeniden Başlama

Güvenli bağlanan kişiler, ilişkilerde yakınlıktan korkmaz. Duygularını açıkça ifade eder, partnerlerinin ihtiyaçlarını önemser ve ilişkilerinde denge kurabilirler. Ayrılık söz konusu olduğunda da bu özellikler onların süreci daha sağlıklı ve dengeli bir şekilde deneyimlemelerine yardımcı olur.

Duygusal Tepkiler

Ayrılık güvenli bağlanan kişiler için de üzücü bir deneyimdir. Ancak yoğun duygularını bastırmak yerine kabul etmeyi tercih ederler. Ayrılığı hayatın doğal bir parçası olarak görür, kaybı inkâr etmek yerine duygularıyla yüzleşirler.

Davranışsal Tepkiler

Bu kişiler genellikle sosyal destek arar. Arkadaşlarıyla, aileleriyle konuşur ve hislerini paylaşırlar. Kimi zaman yazı yazar, kimi zaman da yeni hobiler edinerek kendilerini iyileştirici faaliyetlere yönelirler. Böylece yaşadıkları kaybı daha yapıcı yollarla işlemeye çalışırlar.

Uzun Vadede

Toparlanma süreçleri görece daha hızlıdır. Güvenli bağlanan bireyler, ayrılık sonrası yeniden sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı en yüksek olan gruptur. Onlar için ayrılık, kimliklerini tehdit eden bir kriz değil; zorlayıcı ama aşılabilir bir yaşam deneyimidir.


Kaygılı Bağlanma: Yoğun Acı ve Takıntılı Düşünceler

Kaygılı bağlanan bireyler, ilişkilerde reddedilme korkusu yaşar. Partnerin sevgisini kaybetmemek için yoğun çaba gösterirler. Bu nedenle ayrılık, onlar için en büyük korkunun gerçekleşmesidir.

Duygusal Tepkiler

Ayrılık sonrası derin bir boşluk, yoğun üzüntü ve çaresizlik hissederler. Kendilerini değersiz görmeye başlayabilir, “Ben yeterince iyi olsaydım gitmezdi” gibi suçlayıcı düşüncelere kapılabilirler.

Davranışsal Tepkiler

Eski partnerle teması sürdürme eğilimi yüksektir. Tekrar tekrar aramak, mesaj atmak ya da sosyal medyada takip etmek sık görülen davranışlardır. Çoğu zaman partneri geri kazanma girişimleri ön plandadır.

Fiziksel Tepkiler

Kaygılı bağlanan kişilerde uykusuzluk, iştahsızlık ve halsizlik gibi bedensel belirtiler daha yoğun şekilde ortaya çıkar.

Uzun Vadede

Kaygılı bağlanan bireyler ayrılıkla başa çıkmakta en çok zorlanan gruptur. Ayrılıktan sonra uzun süre takıntılı düşünceler içinde kalabilir, hayatın diğer alanlarına odaklanmakta güçlük yaşayabilirler.


Kaçıngan Bağlanma: Bastırılmış Acı ve Yüzeyde Soğukkanlılık

Kaçıngan bağlanan bireyler, ilişkilerde yakınlıktan kaçınma eğilimindedir. Duygusal bağın fazlasıyla yoğun olması onları rahatsız eder. Ayrılık sonrası yaşadıkları acıyı ise çoğunlukla inkâr eder veya küçümserler.

Duygusal Tepkiler

Yüzeyde soğukkanlı görünürler. “Benim için sorun değil” ya da “Zaten ciddi değildi” gibi ifadeler kullanabilirler. Ancak bu, çoğu zaman içsel bir savunma mekanizmasının yansımasıdır.

Davranışsal Tepkiler

Ayrılıktan sonra işlerine, hobilerine ya da yeni ilişkilere yönelerek acıyı bastırmaya çalışırlar. Eski partnerle teması minimumda tutmaya özen gösterirler.

Uzun Vadede

Bastırılmış duygular zamanla farklı şekillerde geri dönebilir. Yoğun yalnızlık hissi, öfke patlamaları veya yeni ilişkilerde bağlanma zorlukları bu bastırmanın sonucunda ortaya çıkabilir.

Kaçıngan bağlanan kişiler, ayrılığın acısını genellikle “gecikmeli” yaşar. İlk etapta soğukkanlı görünseler de uzun vadede bu bastırılmış acı farklı biçimlerde kendini gösterir.


Korkulu-Kaçıngan Bağlanma: Çelişkili ve Dalgalı Tepkiler

Korkulu-kaçıngan bağlanma, hem yakınlık arzusu hem de reddedilme korkusunun bir arada bulunduğu karmaşık bir stildir. Bu nedenle ayrılık, bu kişiler için son derece zorlayıcıdır. Hem partneri özlerler hem de yeniden yakınlaşmaktan korkarlar.

Duygusal Tepkiler

Duygular yoğun dalgalanmalar gösterir. Bir gün yoğun özlem hissederken, ertesi gün öfke ya da reddetme eğilimi ortaya çıkabilir. Bu iniş çıkışlar, duygusal istikrarı zorlaştırır.

Davranışsal Tepkiler

Eski partnerle zaman zaman temasa geçebilir, ardından kendilerini geri çekebilirler. Bu gidip gelmeler, ayrılık sonrası iyileşme sürecini uzatır ve karmaşık hale getirir.

Uzun Vadede

Duygusal çelişkiler, hem bireysel toparlanmayı hem de yeni ilişkiler kurmayı zorlaştırır. Partner kaybı, hem “kaybetme” hem de “yakınlık kurma” korkusunu tetikleyen ikili bir çatışmaya dönüşür.


Cinsiyet ve Yaş Farklılıklarının Rolü

Ayrılık sürecinde bağlanma stillerinin yanı sıra cinsiyet ve yaş da tepkilerin çeşitlenmesinde önemli bir rol oynar. Araştırmalar, kadınların ayrılık sonrası duygularını ifade etme ve sosyal destek arama eğilimlerinin erkeklere kıyasla daha yüksek olduğunu göstermektedir. Kadınlar, yoğun üzüntülerini arkadaşlarıyla paylaşarak ya da duygularını yazıya dökerek daha açık bir yas süreci yaşayabilir. Erkekler ise çoğunlukla duygularını gizleme ya da hızla yeni ilişkilere yönelme gibi davranışsal stratejilerle acıyı bastırmaya çalışır.

Yaş faktörü de benzer şekilde farklılık yaratır. Genç yetişkinler (18–25 yaş), hem duygusal yoğunluğun hem de sosyal medyanın etkisiyle ayrılıkları daha sarsıcı yaşayabilir. Bu dönemdeki ilişkiler kimlik gelişimiyle iç içe geçtiği için kayıplar daha güçlü bir kimlik krizi yaratabilir. Orta yaş ve üzerindeki bireylerde ise ayrılık, daha çok yalnızlık duygusu ve geleceğe dair belirsizliklerle bağlantılıdır. Özellikle uzun süreli evliliklerin sonlanması, yalnızca romantik değil, ekonomik ve sosyal düzeyde de kayıpları beraberinde getirebilir.

Cinsiyet ve yaş farklılıkları, bağlanma stilleriyle birleştiğinde çok daha çeşitli deneyimler ortaya çıkar. Örneğin kaygılı bağlanan genç bir yetişkin, ayrılık sonrası yoğun bir çaresizlik ve sosyal medya üzerinden partneri geri kazanma çabaları sergileyebilir. Buna karşın kaçıngan bağlanan orta yaşlı bir birey, duygularını bastırıp işine yönelirken derin yalnızlık duygusunu ancak yıllar sonra fark edebilir.


Kültürel Bağlamın Ayrılık Deneyimine Etkisi

Ayrılık yalnızca bireysel bir süreç değil, aynı zamanda içinde bulunulan kültürün değerleriyle de şekillenir. Türk toplumunda romantik ilişkilerin yalnızca iki kişi arasında değil, aileler ve sosyal çevreler aracılığıyla da değerlendirildiği görülür. Bu nedenle ayrılıklar çoğu zaman sadece duygusal bir kayıp değil, aynı zamanda sosyal bir kırılma olarak yaşanır.

Toplumsal normlar, ayrılık sonrası verilen tepkileri etkileyebilir. Özellikle kadınlar için “evliliği sürdürme” veya “ilişkiyi kurtarma” yönünde baskılar daha yoğun hissedilir. Erkekler açısından ise duygularını açıkça ifade etmenin zayıflık olarak görülebileceği kültürel kalıplar, ayrılık acısının bastırılmasına yol açabilir. Bu kalıplar bağlanma stillerinin dışavurumunu da şekillendirir; kaygılı bağlanan bir kadın suçluluk ve utançla daha derin bir acı yaşarken, kaçıngan bağlanan bir erkek duygularını bastırarak “güçlü görünme”yi seçebilir.

Ailelerin rolü de ayrılık sürecinde belirleyicidir. Bazı bireyler, ailelerinden gördükleri destek sayesinde süreci daha kolay atlatırken, bazıları ise “elalem ne der” kaygısıyla duygularını gizlemek zorunda kalabilir. Bu toplumsal baskılar, bireyin yas sürecini uzatabilir veya sağlıksız başa çıkma stratejilerini güçlendirebilir.

Kültürel bağlamın etkilerini fark etmek, ayrılık deneyimini daha geniş bir perspektiften değerlendirmeyi sağlar. Kendi tepkilerimizi yalnızca kişisel bir zayıflık olarak görmek yerine, toplumsal normların ve kültürel beklentilerin bu süreci nasıl şekillendirdiğini anlamak iyileşme yolculuğuna önemli bir katkı sunar.


Ayrılıkla Başa Çıkma Sürecinde Ortak Noktalar

Bağlanma stilleri ayrılık karşısında farklı tepkiler gösterse de, bazı ortak deneyimler neredeyse herkes için geçerlidir.

Duygusal Yas

Ayrılık, bir kayıp deneyimidir ve yas sürecine benzer şekilde işler. Üzüntü, öfke, inkâr ve kabullenme gibi evreler, farklı yoğunluklarda da olsa çoğu birey tarafından yaşanır.

Benlik Algısı

Ayrılık, kişinin kendi değerini sorgulamasına neden olabilir. Özellikle kaygılı bağlanan bireylerde “Ben sevilmeye değer miyim?” sorusu sıkça gündeme gelir. Ancak diğer bağlanma stillerinde de benlik algısında geçici sarsılmalar görülebilir.

Yeni Başlangıçlar

Zamanla çoğu insan ayrılığı kabullenir ve hayatında yeni bir sayfa açar. Yeni ilişkiler kurmak ya da kişisel gelişime odaklanmak bu sürecin parçası olabilir. Ancak bu toparlanma süresinin uzunluğu, bağlanma stiline göre değişir.


Sosyal Medyanın Ayrılık Sürecine Etkisi

Günümüzde ayrılıklar yalnızca yüz yüze yaşanan bir deneyim olmaktan çıktı; sosyal medya da bu sürecin önemli bir parçası haline geldi. Ayrılıktan sonra eski partnerin paylaşımlarını görmek, hikâyelerini takip etmek ya da ortak fotoğraflarla karşılaşmak, duygusal toparlanmayı zorlaştırabilir. Bağlanma stilleri, bu dijital ortamda verilen tepkileri de şekillendirir.

Kaygılı bağlanan kişiler, ayrılık sonrası sosyal medyada daha yoğun bir “takip” davranışı gösterebilir. Eski partnerin ne yaptığına sürekli bakmak, yeni paylaşımlarını kontrol etmek ya da paylaşımlardan anlamlar çıkarmaya çalışmak sık görülen örneklerdir. Bu davranış, aslında terk edilme kaygısının dijital ortamda yeniden üretilmesidir.

Kaçıngan bağlanan kişiler ise çoğunlukla tam tersi bir yol izler. Eski partnerle ilgili tüm dijital izleri silmek, engellemek ya da kendi hesaplarını kapatmak gibi keskin adımlar atabilirler. Yüzeyde bu soğukkanlılık bir güç göstergesi gibi görünse de, çoğu zaman duygusal acıyı bastırmanın bir yoludur.

Son yıllarda ilişki psikolojisinde öne çıkan kavramlardan biri de “ghosting” (aniden ortadan kaybolma) ve “breadcrumbing” (ufak mesajlarla umut verip ilişkiyi sürüncemede bırakma) gibi modern ilişki davranışlarıdır. Bu davranışların ayrılık sonrası tekrar yaşanması, özellikle kaygılı ya da korkulu-kaçıngan bağlanan bireyler için süreci daha da karmaşık hale getirebilir.

Sosyal medya, ayrılıkla baş etme sürecinde hem tetikleyici hem de öğretici olabilir. Burada önemli olan, dijital platformların duygusal iyileşmeyi kolaylaştırmak yerine zorlaştırdığı noktaları fark etmek ve sınır koyabilmektir.


Bağlanma Stilini Bilmenin Önemi

Kendi bağlanma stilimizi fark etmek, ayrılık sürecinde yaşadığımız tepkileri anlamlandırmamıza yardımcı olur.

Kaygılı bağlanan biri için yoğun özlem ve çaresizlik doğal bir tepkidir.

Kaçıngan bağlanan biri için duyguları bastırma eğilimi, bir savunma biçimidir.

Güvenli bağlanan biri içinse ayrılık, duygusal acı verse de daha hızlı aşılabilir bir süreçtir.

Bu farkındalık, sürecin kişisel bir başarısızlık değil, bağlanma dinamiklerinin bir sonucu olduğunu görmemizi sağlar.


Ayrılık Sürecinde İyileşmeye Yardımcı Stratejiler

Bağlanma stilimiz her ne olursa olsun, bazı yöntemler ayrılık sürecinde iyileşmeyi kolaylaştırabilir:

Sosyal Destek Aramak: Arkadaşlar ve aileyle duyguları paylaşmak, yalnızlık hissini azaltır.

Duyguları İfade Etmek: Günlük tutmak, sanatla uğraşmak ya da terapiye başvurmak, duyguların işlenmesine yardımcı olur.

Sağlıklı Rutinler: Spor yapmak, düzenli uyumak, sağlıklı beslenmek beden ve zihnin toparlanmasını destekler.

Yeni Hedefler Belirlemek: Ayrılığı kişisel gelişim için bir fırsata çevirmek, süreci anlamlı kılar.


Sonuç

Ayrılıklar evrensel olarak acı vericidir, ancak bu acının nasıl deneyimlendiği bağlanma stilimizle yakından ilişkilidir. Güvenli bağlananlar süreci daha sağlıklı atlatırken, kaygılı bağlananlar yoğun acı yaşar, kaçıngan bağlananlar duygularını bastırır, korkulu-kaçıngan bağlananlar ise çelişkiler içinde bocalar.

Kendi bağlanma stilimizi tanımak, ayrılık sürecindeki tepkilerimizi anlamamıza ve kendimize karşı daha şefkatli olmamıza yardımcı olur. Çünkü ayrılıkta yaşanan duygular yalnızca kişisel değil, bağlanma örüntülerimizin doğal bir yansımasıdır.


Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar, psikodinamik yönelim ağırlıklı çalışmaktadır. Travmalarla çalışırken EMDR yöntemini kullanmakta, ilişkilerde ise Gottman Çift Terapisi yaklaşımından yararlanmaktadır. Özellikle narsisizm, bağlanma sorunları ve ilişkisel dinamikler üzerine yoğunlaşır. Yazılarında hem klinik deneyimlerinden hem de bilimsel araştırmalardan beslenerek psikolojik kavramları herkesin anlayabileceği bir dille aktarmayı amaçlar.


Kaynakça

Bowlby, J. (2012). Bağlanma. (Çev. Tamer Tosun). İstanbul: Pinhan Yayıncılık.

Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524.

Devamı
featured_image

Mikro Aldatma ve İlişkiler

Yazar: Tuğçe Turanlar19 Ağustos 2025 Aldatma ve Sadakatsizlik, İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum

Romantik ilişkiler, sevgi, bağlılık ve güven üzerine inşa edilen en önemli sosyal bağlardan biridir. Ancak bu bağlar, farklı bireysel ve çevresel etkenler nedeniyle zaman zaman zedelenebilir. İlişkilerde en çok tartışılan sorunlardan biri ise aldatmadır. Aldatma, yalnızca fiziksel ya da cinsel bir ihanet anlamına gelmez; duygusal veya sanal boyutlarda da ortaya çıkabilir. Üstelik günümüzde dijitalleşmenin hız kazanması, sosyal medyanın yaygınlaşması ve iletişim kanallarının çeşitlenmesi, aldatmanın kapsamını daha karmaşık hale getirmiştir.

Bu çerçevede son yıllarda gündeme gelen “mikro aldatma” kavramı, ilişkilerdeki küçük ama görünmez sadakat ihlallerini tanımlamak için kullanılmaktadır. Mikro aldatma, her zaman tam bir ihanet olarak görülmese de güven zedelenmesine yol açabilecek ve uzun vadede ilişkiye zarar verebilecek davranışları kapsar.


Aldatma Kavramı: Güven İhlalinin Temel Boyutu

Aldatma, en genel tanımıyla bir partnerin güvenini istismar ederek başka bir kişiyle duygusal ve/veya cinsel bağ kurmasıdır. Bu tanım kültürden kültüre farklılık gösterebilir; kimi toplumlarda daha katı, kimilerinde daha esnek algılanabilir. Ancak ortak nokta, aldatmanın güven ihlali içermesi ve ilişkideki sadakati zedelemesidir.

Araştırmalar, aldatmanın niyet boyutuna dikkat çeker. Bazen tesadüfi olarak gelişen, zarar verme amacı taşımayan aldatmalar olabilir; bazen de kasıtlı olarak partneri incitmeyi hedefleyen ihanetler söz konusu olur. Örneğin sosyal ortamda flörtöz bir sohbet, kasıtlı olmayabilir; fakat gizli yürütülen uzun süreli ilişkiler bilinçli bir aldatmadır.

Aldatmanın bir diğer boyutu ise algıdır. Bazı bireyler için sosyal medyada başkalarına ilgi göstermek aldatma olarak değerlendirilirken, bazıları için bu yalnızca sosyal bir etkileşimdir. Bu nedenle aldatmanın sınırlarını, çiftlerin karşılıklı beklentileri belirler.


Neden Aldatırız?

Aldatma nedenleri çeşitlidir ve bireysel özelliklerden ilişki dinamiklerine kadar uzanır. Literatürde öne çıkan başlıca nedenler şunlardır:

İlişki memnuniyetsizliği: Partnerlerin duygusal veya cinsel tatmin yaşamaması, ilgisizlik ya da sıkıcılık ilişkide boşluklar yaratır. Bu boşluklar, dışarıya yönelmeye zemin hazırlayabilir.

Bağlanma sorunları: Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler daha fazla kıskançlık ve şüphe yaşarken, kaçınmacı bağlananlar yakınlıktan uzak durarak sadakatsizliğe eğilim gösterebilir.

Duygusal ve cinsel tatminsizlik: Partnerinden ilgi, takdir veya arzu göremeyen birey, bu ihtiyacını başkasında arayabilir.

Bireysel faktörler: Düşük empati, risk alma eğilimi, sorumluluk duygusunun zayıflığı gibi kişilik özellikleri aldatmayı kolaylaştırabilir.

Sosyal ve kültürel faktörler: Toplumsal cinsiyet rolleri, arkadaş çevresi, iş ortamı ya da medya, sadakatsizliğe dair tutumları etkileyebilir.

Esther Perel gibi bazı terapistler, aldatmayı yalnızca “eksiklik” modeliyle açıklamanın yanlış olduğunu savunur. Perel’e göre aldatma, sadece ilişkideki sorunlardan değil, aynı zamanda kişinin kendini canlı hissetme ve farklı bir kimlik deneyimleme arzusundan da doğabilir.


Aldatma Türleri

Aldatma farklı biçimlerde sınıflandırılabilir:

Fiziksel/Cinsel Aldatma: Partner dışındaki biriyle cinsel temas kurmak.

Duygusal Aldatma: Partnerden gizli olarak başkasıyla duygusal bağ geliştirmek.

Sanal Aldatma: İnternet ve sosyal medya üzerinden yürütülen flörtöz veya cinsel içerikli etkileşimler.

Karma Aldatma: Hem duygusal hem cinsel unsurları barındıran sadakatsizlik biçimleri.

Bu kategorilerin ötesinde kalan ve daha küçük ölçekli ihlaller için ise mikro aldatma kavramı devreye girer.


Mikro Aldatma: Modern İlişkilerin Gri Alanı

Mikro aldatma, psikolog Melanie Schilling tarafından gündeme getirilmiş bir kavramdır. Küçük, görünürde zararsız ama potansiyel olarak güveni zedeleyen davranışları ifade eder. Örneğin:

Eski sevgiliyle gizlice iletişim kurmak,

Sosyal medyada başkalarıyla flörtöz etkileşimlerde bulunmak,

Partnerden gizlenen sohbetler yürütmek,

Hoşlanılan kişiye özel isimler takmak.

Bu davranışlar, çoğu zaman “tam bir aldatma” olarak görülmez. Ancak ilişkide şüphe, kıskançlık ve güvensizlik duygularını tetikleyebilir. Örneğin partnerin telefonunda eski sevgilinin sahte bir isimle kayıtlı olması, mikro aldatmaya tipik bir örnektir.

Mikro aldatmanın en önemli özelliği, fiziksel bir cinsel ilişkinin olmamasıdır. Ancak duygusal yatırım, gizlilik ve ilgi odağının değişmesi, ilişkiye zarar verebilir. Bu nedenle mikro aldatma, ilişkilerin hassas sınırlarını zorlayan bir olgu olarak öne çıkar.


Mikro Aldatmanın Belirtileri

Uzmanlara göre mikro aldatmayı anlamak için şu işaretlere dikkat edilebilir:

  • Partnerin sosyal medya davranışlarında gizlilik eğilimi,

  • Sürekli “eski sevgili” veya belirli bir kişiyle iletişim halinde olmak,

  • İlişkide duygusal uzaklaşma,

  • Partnerin sizden bahsetmemesi veya ilişkiyi gizli tutması,

  • Bu tür konular gündeme geldiğinde küçümseyici veya savunmacı tepkiler vermesi.

Glass (2003), bir davranışın mikro aldatma olup olmadığını anlamak için üç kritik soru önerir: “Davranış gizlilik içeriyor mu? Duygusal yakınlık var mı? Cinsel çekim söz konusu mu?” Eğer bu sorulardan en az biri “evet” ise mikro aldatma ihtimali vardır.


Fiziksel ve Sanal Mikro Aldatma

Mikro aldatma iki biçimde gerçekleşebilir:

Fiziksel Mikro Aldatma: Günlük yaşamda, internet bağlantısı olmadan gerçekleşir. Örneğin iş yerinde hoşlanılan biriyle sürekli yakın temas kurmak ya da yüz yüze flörtöz sohbetler yürütmek.

Sanal Mikro Aldatma: İnternet ve sosyal medya aracılığıyla gerçekleşir. Instagram beğenileri, anonim hesaplarla yürütülen mesajlaşmalar veya çevrim içi flört uygulamaları buna örnektir.

Sanal mikro aldatmanın cazibesi, sunduğu anonimlik ve gizliliktir. Bu durum, fiziksel mikro aldatmaya göre daha kolay erişilebilir ve daha gizli hale gelmesini sağlar.


Eleştiriler

Mikro aldatma kavramı, bazı araştırmacılar tarafından eleştirilmiştir. Örneğin Del Russo (2018), bir paylaşımı beğenmek veya eski sevgilinin sosyal medya hesabına bakmanın mutlaka aldatma sayılmayacağını, bu davranışların fazla abartıldığını savunur. Stubbs ise tüm küçük davranışların mikro aldatma etiketiyle damgalanmasının, ilişkide baskıcı bir kontrol mekanizmasına dönüşebileceğini ve bireysel özgürlükleri tehdit edebileceğini ileri sürmüştür.

Bu nedenle mikro aldatma konusunu değerlendirirken, bireysel algılar ve çiftlerin karşılıklı anlaşmaları önemlidir. Bir çift için önemsiz olan bir davranış, başka bir çift için güven krizine yol açabilir.


İlişkiler Üzerindeki Etkileri

Mikro aldatma, çoğu zaman küçük görünsede ilişkide büyük kırılmalara yol açabilir:

  • Güven kaybı: İlişkilerin temel taşı olan güven sarsılır.

  • Kıskançlık ve çatışma: Şüphe duygusu, tartışmaları tetikleyebilir.

  • Duygusal uzaklaşma: Partnerlerden biri duygusal enerjisini başkasına yönelttiğinde, ilişki bağları zayıflar.

  • Ayrılık riski: Mikro aldatma, bazı ilişkilerde zincirleme olarak büyük ihanetlere dönüşebilir ve ilişkiyi bitirebilir.

Buna karşılık, çiftler bu tür durumları açık iletişimle ele alabilirse, mikro aldatma farkındalık yaratıcı bir deneyime de dönüşebilir.


Sonuç

Mikro aldatma, modern ilişkilerde sadakat anlayışının ne kadar hassas ve tartışmalı bir konu haline geldiğini göstermektedir. Klasik aldatma türlerinden farklı olarak, mikro aldatma küçük ölçekli eylemlerden oluşur; ancak bu eylemler, ilişkinin güven temelini sarsabilir.

Sonuç olarak, mikro aldatmayı anlamanın anahtarı çiftlerin kendi sınırlarını netleştirmeleridir. İlişkinin başında hangi davranışların kabul edilebilir, hangilerinin kabul edilemez olduğunu konuşmak, belirsizlikleri azaltır. Gizlilik yerine şeffaflık, suçlama yerine empati ve açık iletişim tercih edildiğinde, ilişkiler mikro aldatmanın gölgesinde yıpranmak yerine güçlenebilir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynak

Rokach, A. (2023). Love and Infidelity: Causes and Consequences. International Journal of Environmental Research and Public Health, 20(5), 3904.

Karpuz, A., & Çelik Özkan, G. (2024). Görünmez sınırlar: Mikro aldatma ve romantik ilişkilerdeki ince çizgiler. Turkish Academic Research Review, 9(2), 188–204. https://doi.org/10.30622/tarr.1415530

Devamı
featured_image

İlişkilerde Pygmalion Etkisi: Beklentilerimiz Bizi Nasıl Şekillendirir?

Yazar: Tuğçe Turanlar9 Ağustos 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum

İlişkilerde Pygmalion Etkisi

Yunan mitolojisinde heykeltıraş Pygmalion, öylesine güzel bir kadın heykeli yapar ki, kendi eserine âşık olur. Ona Galatea adını verir ve tanrılara yalvarır: “Keşke o bir heykel değil, gerçek bir insan olsa!” Tanrıça Afrodit bu samimi yalvarışa kulak verir ve heykele can bahşeder. Pygmalion’un hayali, gerçeğe dönüşür.

Bu antik hikâye, modern psikolojinin en ilginç kavramlarından birine ilham vermiştir: Pygmalion Etkisi. Başka bir deyişle, kendini gerçekleştiren kehanet. Peki bu etki tam olarak nedir ve ilişkilerimizi nasıl şekillendirir?

Beklentinin Gizli Gücü

Pygmalion Etkisi’ni en yalın haliyle şöyle özetleyebiliriz: Beklentilerimiz, sonuçları etkiler. Bir kişi veya durum hakkında ne bekliyorsak, düşünce ve davranışlarımız o yönde şekillenir. Daha da ilginci, bu davranışlarımız karşımızdakinin tepkilerini de etkileyerek beklediğimiz sonuca doğru bir döngü yaratır.

Bu kavramın gücünü gösteren en ünlü araştırmalardan biri eğitim alanında yapılmıştır. Öğretmenlere, sınıflarındaki bazı öğrencilerin “bu yıl büyük bir sıçrama yapacağı” söylendiğinde (aslında bu öğrenciler rastgele seçilmişti), yıl sonunda gerçekten de bu öğrenciler diğerlerinden daha fazla gelişim gösterdi. Sebep? Öğretmenler farkında olmadan bu öğrencilere daha fazla ilgi göstermiş, daha çok fırsat tanımış ve daha yapıcı geri bildirimler vermişti.

İlişkilerde Sihirli Döngü

Romantik ilişkilerde de benzer bir mekanizma işler. Partnerinizi “anlayışlı, sevgi dolu ve gelişime açık” biri olarak gördüğünüzde, ona karşı davranışlarınız da doğal olarak daha destekleyici ve sevecen olur. Bu da partnerinizin gerçekten o yönde davranmasını kolaylaştırır.

Araştırmalar, partnerini gerçekçi bir iyimserlikle idealleştiren çiftlerin daha mutlu ve uzun süreli ilişkiler yaşadığını gösteriyor. Burada önemli olan nokta, kör bir romantizme kapılmak değil; partnerinizin güçlü yanlarını görüp, zayıf yanlarını da birlikte geliştirebileceğiniz alanlar olarak kabul etmektir.

Davranışsal Doğrulama: Küçük Sinyaller, Büyük Etkiler

Diyelim ki partnerinizin bugün size karşı ilgili ve sıcak olacağını düşünüyorsunuz. Bu beklentiyle ona yaklaştığınızda:

  • Daha açık bir beden diliniz olur
  • Gülümsemeniz daha samimi gelir
  • Konuşmanız daha davetkâr bir ton alır

Ve işte sihir burada gerçekleşir: Partneriniz bu olumlu sinyallere karşılık olarak gerçekten de daha sıcak ve ilgili davranır. Beklentiniz, kendi kendini doğrulayan bir kehanete dönüşür.

Yüksek Beklentilerin Sanatı: Dengeli Yaklaşım

“Yüksek beklenti” demek, kusursuzluk aramak değildir. Aksine, yapıcı ve uygulanabilir beklentiler kurmaktır. İşte ilişkinizde Pygmalion Etkisi’ni olumlu yönde kullanmanın yolları:

1. Duygusal İklimi Isıtın

Günün içinde küçük sıcaklık sinyalleri verin. Göz teması kurun, partnerinize adıyla hitap edin, küçük şeyler için bile teşekkür edin. Bu mini jestler, ilişkinin temelini güvenli ve sıcak tutar.

2. Gelişim Odaklı Dil Kullanın

“Sen hiç dinlemiyorsun” yerine “İkimiz de dinleme konusunda gelişebiliriz” deyin. “Henüz tam oturmadı ama ilerliyoruz” gibi cümleler, öğrenme odaklı bir çerçeve yaratır. Bu yaklaşım, hatalardan çok gelişime odaklanır.

3. Alan Açın, Fırsat Verin

Duygularınızı ifade ettikten sonra konuyu kapatmak yerine “Sence bu durumu nasıl iyileştirebiliriz?” diye sorun. Karşı tarafa düşünme ve katkıda bulunma alanı açmak, çözümü birlikte inşa etmenizi sağlar.

4. Spesifik ve Yapıcı Geri Bildirim

Genel eleştiriler yerine spesifik, davranış odaklı geri bildirimler verin: “Dün akşam yemekte telefonunu bırakıp benimle sohbet etmen beni çok mutlu etti. Bunu daha sık yapabilir miyiz?” Net ve dengeli geri bildirim, değişimi kolaylaştırır.

Dikkat Edilmesi Gerekenler

Gerçekçilik Şart

Pygmalion Etkisi sihirli bir değnek değildir. İlişkiler, iki kişinin ortak emeğiyle şekillenir. Beklentileriniz tek başına mucizeler yaratmaz; ancak doğru davranışlarla desteklendiğinde güçlü bir katalizör olabilir.

Kontrol Tuzağına Düşmeyin

Yüksek beklenti, partnerinizi “olmadığı biri olmaya zorlamak” anlamına gelmez. Sürekli “ince ayar” yapma çabası, kontrol ve baskı hissi yaratarak ilişkiye zarar verir. Değişim ancak karşılıklı istek ve çabayla mümkündür.

Somut Kanıtlara Odaklanın

Kafanızdaki senaryoya takılmak yerine, gerçekte olanı gözlemleyin. “Bu hafta kaç kez birbirimize nazik davrandık? Ben ne yaptım, o nasıl karşılık verdi?” gibi sorular, beklentiyi gerçeklikle buluşturur.

Evde Deneyebileceğiniz Mini Uygulamalar

Beklenti Günlüğü

Bir hafta boyunca her gün şunları not edin:

  • Partnerinizden beklediğiniz bir davranış
  • Bu davranışı kolaylaştırmak için sizin atacağınız adım
  • Günün sonunda neler olduğu

Hafta sonunda değerlendirin: Hangi beklentiler gerçekleşti? Sizin davranışlarınız nasıl bir etki yarattı?

“Henüz” Dönüşümü

Olumsuz cümlelere “henüz” ekleyin:

  • “Duygularını ifade edemiyor” → “Duygularını henüz rahat ifade edemiyor”
  • “Romantik değil” → “Romantik tarafını henüz tam keşfedemedi”

Sonra küçük, somut adımlar belirleyin: “Bu hafta bir akşam mum ışığında yemek yiyelim” gibi.

Sıcak Açılış Tekniği

Zor konuları konuşurken şu formülü kullanın:

  1. Duygunuzu adlandırın
  2. İhtiyacınızı belirtin
  3. Tek, net bir istek sunun

Örnek: “Kendimi biraz ihmal edilmiş hissediyorum ve seninle bağ kurmak istiyorum. Bu akşam yarım saat telefonsuz, sadece ikimiz sohbet edelim mi?”

Sonuç: Hayalden Gerçeğe

Pygmalion’un hayali Afrodit’in dokunuşuyla can buldu. Modern ilişkilerdeyse bu “dokunuş”, beklentilerimizin dili ve davranışlarımızın samimiyetidir.

İlişkilerimizde görmek istediğimiz değişimi, önce zihnimizde canlandırıp sonra davranışlarımızla besleyebiliriz. Bu süreç sihir değil; küçük, tutarlı ve sevgi dolu adımların birikimidir. Her olumlu beklenti, her yapıcı davranış, ilişkimizi istediğimiz yöne doğru bir adım daha taşır.

Unutmayın: Partnerinizi değiştirmeye çalışmak yerine, birlikte büyümeye odaklanın. Beklentilerinizi yüksek ama gerçekçi tutun. Ve en önemlisi, değişimin ilk adımını kendinizden başlatın. Çünkü ilişkilerdeki en güçlü Pygmalion Etkisi, önce kendimize inandığımızda başlar.

Sevgiyle şekillenen her beklenti, ilişkimizde yeni bir başlangıç olabilir. Bugün hangi olumlu beklentiyle partnerinize yaklaşacaksınız?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

İlişkilerde Pygmalion Etkisi: Beklentilerimiz Bizi Nasıl Şekillendirir?

Kaynaklar

Hugo Rodríguez Pérez (2024). Exploring the Self‑Fulfilling Prophecy in Couples: Role of Self‑Esteem in Aggressive and Submissive Coping Styles. MLS‑Psychology Research (MLSPR), 7(2), 121–131.

Mishra, M., Reis, S., & Allen, M. S. (2024). Predicting relationship outcomes from rejection sensitivity in romantic couples: Testing actor and partner effects. Current Psychology, 43, 29095–29107.

 

Devamı
featured_image

Toksik İlişkilerde Sınır Koymak Neden Zordur

Yazar: Tuğçe Turanlar26 Mayıs 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri, İstismar ve Manipülasyon, Narsisizm0 Yorum

Toksik ilişkiler, kişinin kendine olan güvenini ve yaşam enerjisini tüketen en zorlu deneyimlerden biridir. Böyle bir ilişkide sınır koymak çoğu zaman korkutucu, hatta imkânsız gibi gelir. Peki, neden toksik ilişkilerde “hayır” diyebilmek ve kendi ihtiyaçlarımızı savunabilmek bu kadar zor? Aslında cevap, insanın derinlerinde yatan bazı psikolojik ve duygusal engellerde gizli.

Sınır Koymanın Önündeki Psikolojik ve Duygusal Engeller

Onaylanma ve Sevilme İhtiyacı

Birçok insan, çevresindekiler tarafından sevilmek ve kabul edilmek ister. Özellikle toksik ilişkilerde, karşı tarafın sevgisini ya da onayını kaybetmekten korktuğumuz için isteklerimizi, sınırlarımızı açıkça ortaya koymakta zorlanırız. “Hayır” dersek karşımızdaki kişiyi kaybedeceğimiz veya ilişkinin daha da kötüleşeceği endişesi bizi pasifliğe iter.

Suçluluk Duygusu

Sınır koyduktan sonra suçlu hissetmek, toksik ilişkilerde çok yaygın bir durumdur. Özellikle geçmişte sık sık eleştirilmiş, değersiz hissettirilmiş ya da sürekli başkalarını memnun etmeye şartlanmış biriysen, kendi ihtiyaçlarını ifade ettiğinde hemen suçluluk hissedebilirsin. Toksik kişiler de genellikle bu duygunu kullanarak seni manipüle eder.

Geçmişte Yaşanan Travmalar ve “Fawning” Tepkisi

Çocuklukta veya önceki ilişkilerde reddedilmiş, küçümsenmiş ya da duygusal olarak ihmal edilmiş kişiler, yetişkinlikte de sınır koymakta zorlanabilir. Özellikle “fawning” denilen, başkalarını memnun etmeye yönelik aşırı uyum gösterme davranışı bu durumda sık görülür. Yani, sorun çıkmasın diye sürekli karşı tarafı mutlu etmeye çalışırız ve kendimizi unuturuz.

Manipülasyon ve Kontrol

Toksik ilişkilerde karşı taraf, sınırlarını belirlemeye çalıştığında suçlamak, tehdit etmek veya “bencillikle” itham etmek gibi yöntemlerle kontrolü elden bırakmak istemez. Bu baskı karşısında, huzursuzluk çıkmasın diye geri adım atmak daha kolay gelebilir. Özellikle “gaslighting” (gerçeği çarpıtma) gibi psikolojik manipülasyonlar, zamanla kişinin kendi doğrularından ve haklarından şüphe etmesine neden olur.

Terk Edilme ve Yalnız Kalma Korkusu

Bazı insanlar için yalnız kalma korkusu, zararlı bir ilişkide kalmayı ve sınır koyamamayı doğurur. Karşı taraf değişecek umuduyla tahammül etmeye, kendi ihtiyaçlarını ertelemeye devam edebilirler. Oysa sağlıklı sınırlar olmadan kurulan ilişkilerde uzun vadede mutluluk ve güven duygusu gelişemez.

Sınır Koymayı Kolaylaştıracak Öneriler

Sınır koymak zor olsa da bunu öğrenmek ve uygulamak mümkündür. İşte bu konuda atabileceğin bazı adımlar:

1. Kendi Değerini Fark Et

Sınır koymak, bencillik değil; özsaygının bir göstergesidir. Unutma, senin ihtiyaçların da en az karşı tarafınki kadar önemli. Sadece başkalarını mutlu etmek için kendini feda etmek zorunda değilsin. Kendine “hayır deme hakkım var” diye hatırlatmak, ilk adımdır.

2. Küçük Adımlarla Pratik Yap

Bir anda herkesin hayatında büyük sınırlar koymak kolay olmayabilir. Önce yakın çevrende, güvenli hissettiğin insanlarla ufak istekler konusunda “hayır” demeyi dene. Zamanla bu konuda daha rahat olacaksın.

3. Duygularını İfade Et

Sınır koyarken karşındaki kişiye, ne hissettiğini ve neden böyle davrandığını açıkça ifade etmeye çalış. “Bu şekilde hissettiğim için şu anda bunu yapmak istemiyorum” gibi basit ve dürüst cümlelerle başla. Açık ve sakin iletişim, çoğu zaman manipülasyonun önüne geçer.

4. Destek Al

Sürekli sınırlarını ihlal eden biriyle baş etmek yalnızca senin sorumluluğun olmayabilir. Güvendiğin bir arkadaşına veya profesyonel bir uzmana danışmak, yalnız olmadığını anlamana ve kendini daha güçlü hissetmene yardımcı olur.

5. Tepkilerden Korkma

Sağlıklı bir ilişkide, sınır koyduğunda karşındaki kişi buna saygı duyar. Eğer her defasında öfke, suçlama veya alayla karşılaşıyorsan, aslında sorun senin sınır koyman değil, karşı tarafın buna saygı göstermemesidir. Bu ayrımı yapmak, suçluluk hissinin azalmasına yardımcı olur.

6. Gerekirse Uzaklaş

Bazen ne kadar uğraşırsan uğraş, karşındaki kişi değişmek istemez. Sürekli kendini değersiz hissettiğin bir ilişkiden uzaklaşmak ya da mesafe koymak en sağlıklı çözüm olabilir. Kendine iyi davranmak ve ruh sağlığını korumak her şeyden daha önemli.

Sonuç

Toksik ilişkilerde sınır koymak kolay değildir, ancak kendi iyiliğin ve ruh sağlığın için gereklidir. Bu süreçte suçluluk, korku veya yalnızlık hissedebilirsin ama küçük adımlarla başlamak ve gerektiğinde destek almak sana güç verecektir. Unutma, hak ettiğin saygı ve huzur için sınırlarını korumak en doğal hakkındır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar


Kaynakça

Whiting, J. B. (2022). Seven Tips for Setting Boundaries in Unhealthy Relationships. Institute for Family Studies.

Martin, S. (2020). How to Set Boundaries with Toxic People. PsychCentral.

Devamı
featured_image

İnsanlar Değişir mi? Romantik İlişkilerde Değişimin Rolü

Yazar: Tuğçe Turanlar11 Şubat 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum

İnsanların gerçekten değişip değişemeyeceği, psikoloji alanında uzun süredir tartışılan bir konudur. Kimi zaman “Huylu huyundan vazgeçmez” gibi atasözleriyle büyür, insanların köklü özelliklerinin sabit kaldığına inanırız. Öte yandan, yaşam deneyimlerimiz bize farklı bir gerçeği gösterir: İnsanlar yeni bilgilere, yeni ilişkilere, travmalara ve önemli hayat dönüm noktalarına göre şekillenebilir. Peki, değişim mümkün müdür, yoksa kişilik ve davranışlarımız belli bir noktadan sonra “taş” gibi katılaşır mı?

Kişiliğin Temelleri ve Çevresel Etkiler

Öncelikle değişimin kapsamını netleştirmek önemlidir. Her insanın doğuştan getirdiği bazı genetik eğilimleri ve kişilik özellikleri vardır. Bu özellikler tamamen ortadan kalkmasa bile, belirli koşullar altında esneyebilir. Kişiliğin temelinde yer alan bazı boyutlar (örneğin dışa dönüklük, nevrotiklik) zamanla farklı oranlarda değişiklik gösterebilir. Bunun yanında çevresel faktörler de kişinin davranışlarında ve düşünce yapısında önemli bir etkiye sahiptir. Aile, arkadaşlar, eğitim, kültürel değerler ve hatta toplumsal olaylar, kim olduğumuzu ve kim olabileceğimizi şekillendirir.

Kişisel Farkındalık ve Gelişim Süreçleri

Değişimin yaşanabileceği önemli bir alan da kişisel farkındalık ve gelişim süreçleridir. Bireyin kendini tanıma isteği, psikolojik destek arayışı, terapiye başlama, meditasyon veya kişisel gelişim programlarına katılma gibi adımlar, değişimi güçlendirebilir. Bu süreçlerde, kişinin yaşamındaki “olumsuz” diye tanımladığı düşünce kalıplarını veya alışkanlıklarını fark ederek, onları daha işlevsel ve sağlıklı seçeneklerle değiştirmesi mümkündür.

Alışkanlıkların Gücü ve Motivasyon

Değişimin önünde duran en büyük engellerden biri alışkanlıklardır. Yıllar boyu tekrar edilen davranış kalıpları, beynin otomatik pilota bağladığı ve enerjiden tasarruf etmek adına sürdürdüğü tutumlar hâline gelir. Ancak yeni alışkanlıklar edinmek, yeterli motivasyon, kararlılık ve dış destekle mümkündür. Bu süreçte, kişinin kendine olan inancı da belirleyici rol oynar. Eğer kişi değişebileceğine inanır ve kendine karşı sabırlı olup küçük adımlar atmaya devam ederse, davranışlarında ve düşünce yapısında olumlu yönde bir evrim gerçekleşebilir.


Romantik İlişkilerde Değişim

İnsanların değişim potansiyeli, romantik ilişkilerde de belirgin bir şekilde kendini gösterir. İlişkiler, bireylerin kişilik özelliklerini ve davranış kalıplarını en yoğun etkileşim içinde deneyimledikleri ortamlardan biridir. Bir çift, birlikte vakit geçirdikçe birbirlerinin güçlü ve zayıf yönlerini daha iyi tanıma fırsatı bulur. Bu süreçte, partnerin ihtiyaçları, beklentileri ve değerleriyle karşılaşmak, değişim konusunda önemli bir motivasyon kaynağı olabilir. Örneğin, partnerinin duygusal ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olmayı öğrenmek veya sağlıklı bir iletişim tarzı geliştirmek, kişinin ilişkideki mutluluğu ve tatmini artırmak için değişebileceğine dair somut örneklerdir.

Bununla birlikte, romantik ilişkilerde değişim karmaşık bir süreçtir. Partnerinizin sizin değişmeniz yönündeki beklentileri bazen baskı oluşturabilir ve bu baskı, ilişkide çatışma veya kırgınlıklara yol açabilir. Öte yandan, sevgi, güven ve empati dolu bir ortamda kişi, kendi dönüşüm yolculuğunu daha rahat sürdürebilir. Bu noktada, her iki tarafın da açık iletişim, karşılıklı anlayış ve destek sunması kritik öneme sahiptir. Aksi takdirde, değişim beklentileri gerilime dönüşerek ilişkiye zarar verebilir.

Ortak Hedefler ve Ortak Çaba

Romantik ilişkilerde değişimi sürdürebilmek için, çiftlerin ortak hedefler belirlemesi ve bu hedeflere ulaşmak için birlikte çaba göstermesi önemlidir. Örneğin, çift terapisi veya birlikte katılınan kişisel gelişim atölyeleri, hem ilişki dinamiklerini anlamada hem de birbirini daha iyi tanımada etkili olabilir. Bu tür ortak deneyimler, çiftlerin kişisel farkındalıklarını artırırken, ilişki içerisinde birbirlerine nasıl daha iyi destek olabileceklerini de öğrenmelerini sağlar.


Sonuç olarak, insanlar değişebilir. Ancak bu değişim, bir gecede veya sihirli bir değnekle gerçekleşmez. Yaşam boyu süren öğrenme, deneyim ve kişisel çaba, değişimin anahtarlarıdır. Genetik yatkınlıklarımız ve kişilik özelliklerimizle yola çıkıyor olabiliriz; fakat hangi yöne doğru ilerleyeceğimize, edindiğimiz deneyimler ve gösterdiğimiz çaba şekil verir.

Özellikle romantik ilişkiler, bireysel değişim için önemli bir motivasyon kaynağı ve aynı zamanda bir deneyim alanı sunar. Burada, sevgi, anlayış ve destekle beslenen bir ilişki ortamı, değişimi kolaylaştırırken, baskı ve çatışma dolu bir ilişki ortamı tam tersine süreci zorlaştırabilir. Dolayısıyla “İnsanlar değişir mi?” sorusuna verilecek cevap, hem genel yaşamda hem de romantik ilişkilerde büyük ölçüde “Evet, yeterince istek ve çabayla…” olacaktır.

İnsanlar Değişir mi?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar


Referanslar

Gündoğdu, Y. B. (2016). Psikanalitik kişilik kuramlarına göre gelişim ve değişimin imkanı.

Üngüren, E. (2015). Beynin nöroanatomik ve nörokimsayal yapısının kişilik ve davranış üzerindeki etkisi. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 7(1).

İnsanların Değişmesi Mümkün mü?

Devamı
featured_image

Uzak Mesafe İlişkisi: Bağ ve Güveni Sürdürme

Yazar: Tuğçe Turanlar3 Şubat 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum

 

Bu makalede, “uzak mesafe ilişkisi” doğasından kaynaklanan zorluklar, bu zorluklarla başa çıkma yolları, ilişkide yakınlığı ve güveni artırmaya yönelik öneriler ile çiftlerin uygulayabileceği pratik stratejiler yer almaktadır.

1. Uzak Mesafe İlişkilerinin Doğası ve Artışı

Modern iletişim araçlarının gelişimi, sosyal medya ve çevrimiçi platformların yaygınlaşmasıyla birlikte uzak mesafe ilişkiler (long-distance relationships) daha görünür hale gelmiştir. Farklı şehirler veya ülkelerde yaşayan çiftler; eğitim, iş, aile veya başka sebeplerle fiziksel olarak ayrı kalmak durumunda olsa da ilişkilerine devam etmeyi tercih edebilmektedir. Ancak mesafe, bu ilişki biçimini kimi zaman normal şartlara göre daha çaba gerektirir hale getirir.

Uzak mesafe ilişkisi hakkında en sık sorulan sorulardan bazıları şunlardır:

  • Uzak mesafe ilişkisi sürdürülebilir mi?
  • Güven ve bağ nasıl korunur?
  • Yakınlık hissi fiziksel mesafe olmadan da sağlanabilir mi?

Bu noktada unutulmaması gereken, her ilişki biçiminin kendine has dinamiklerinin olduğudur. Yüz yüze yürütülen bir ilişkinin sonu garanti olmadığı gibi, uzak mesafe ilişkinin de başarısız olacağına dair bir kesinlik yoktur. Karşılıklı çaba, dürüstlük ve doğru stratejilerle uzak mesafe ilişkilerini yürütmek mümkündür.


2. Uzak Mesafe İlişkilerinin Zorlukları

Uzak mesafeli ilişkilerde çiftlerin en sık karşılaştığı zorluklar arasında şunlar yer alır:

Fiziksel Yakınlık Eksikliği

Bir ilişkide sarılmak, dokunmak ve göz göze iletişim kurmak gibi fiziksel yakınlığa dayalı paylaşımlar önemli bir ihtiyaçtır. Uzak mesafede bu paylaşımın azlığı, özlem ve yalnızlık duygusunu artırabilir. Partnerinizi uzun süre görememek, sevinçlerinizi ve üzüntülerinizi yüz yüze paylaşamamak zaman zaman yetersizlik hissi yaşatabilir.

İletişim Sorunları

Farklı zaman dilimleri, yoğun iş veya okul temposu, teknolojik aksaklıklar ya da internet erişim sorunları uzak mesafe ilişkilerinde iletişimin aksamasına neden olabilir. Ayrıca her gün aynı rutinde “günaydın” veya “iyi geceler” mesajı atmak, bir noktadan sonra ilişkiyi monotonlaştırabilir.
The Gottman Institute uzmanları, iletişimin sıklığından çok kalitesine odaklanmayı önerir. Duyguların ve günlük hayatın samimi bir şekilde paylaşılması, çiftlerin birbirlerine daha derin bir düzeyde bağlanmasını sağlar.

Güven Endişesi

Özellikle birbirini henüz tam olarak tanıma fırsatı bulamayan ya da ayrılık sürecinde uzun zaman geçiren çiftlerde, “Ya partnerim beni aldatırsa?” veya “Gerçekten beni önemsiyor mu?” şeklinde sorular oluşabilir. Uzak mesafe ilişkilerde güven, temel taşıdır.
Uzak mesafe çiftlerdeki güven kaygıları çoğunlukla iletişim eksikliği ve bilgi yetersizliğinden kaynaklanır. Dolayısıyla, düzenli ve açık bir iletişim kurmak güvensizlik duygusunu azaltır.

Gelecek Kaygısı

Birçok kişi, “Bu ilişki nereye gidiyor?”, “Ne zaman aynı şehirde olacağız?” gibi soruların yanıtını bilmek ister. Belirsizlik içeren durumlar, ilişkide strese ve güvensizliğe yol açar. Uzak mesafe ilişkilerde bu kaygı daha belirgin hale gelir; çünkü fiziksel koşulların değişmesi, bir araya gelme planlarının gerçekleşip gerçekleşmeyeceği gibi konularda netlik sağlamak zordur.


3. Uzak Mesafe İlişkilerinde Yakınlığı Korumak Mümkün mü?

İlişkilerde “yakınlık” duygusu sadece fiziksel temasla sınırlı değildir. Birçok insan, yanında olmalarına rağmen duygusal olarak çok uzak hissettiği partnerlerinden söz edebilir. Bu nedenle, uzak mesafede bile “ruhsal ve duygusal yakınlık” sürdürülebilir.
Araştırmalar, uzak mesafe ilişkilerinde yakınlık hissinin iki önemli faktörden etkilendiğini vurgular:

  1. Kişinin partnerine kendini açma seviyesi
  2. Partnerinin kendini açma isteğine dair algısı

Birbirinize güvenli bir alan sunuyor, duygu ve düşüncelerinizi özgürce paylaşabiliyorsanız fiziksel mesafe ne olursa olsun duygusal yakınlığı korumak mümkündür. Bu yaklaşım, partnerinizin de aynı şekilde size açılalmasına yardımcı olur. Dolayısıyla her iki taraf da ilişkide “anlaşıldığını ve değer gördüğünü” hisseder.


4. Etkili İletişim ve İlişkide Kalite

Çeşitlilik Sağlayın

Uzak mesafe ilişkisinin belki de en önemli unsuru iletişimdir. Ancak iletişim biçimini tek bir kanala (örneğin yalnızca WhatsApp mesajlarına) indirgemek, zamanla monotonluğa neden olur. Aşağıdaki öneriler etkileşimi daha canlı tutmaya yardımcı olabilir:

  • Görüntülü Arama: Göz teması kurmak, mimik ve duyguları yansıtmada önemlidir.
  • Sesli Mesaj ve Notlar: Günün beklenmedik anlarında sesli mesaj veya ufak notlar göndermek hoş sürprizler yaratabilir.
  • Fotoğraf Paylaşımı: Günlük hayattan kareler paylaşmak, partnerinizin yaşamınızdaki küçük detayları görmesine olanak tanır.

Rutinlerden Uzak Durun

“Günaydın” ve “İyi geceler” mesajları hoş olmakla birlikte bir göreve dönüştüğünde samimiyetini yitirebilir. Kendinizi zorunlu hissetmeden, gerçekten söylemek istediğinizde bu mesajları atmak ilişkiye daha doğal bir akış katar. Benzer şekilde, günlük hayatınızdaki olayları abartmadan fakat içtenlikle paylaşmak önemlidir.

Karar Süreçlerine Dahil Edin

Büyük veya küçük fark etmeksizin alacağınız bir kararı partnerinizle paylaşmak, ona fikrini sormak ve bu fikirleri ciddiye almak, uzak mesafede olsanız bile “biz” duygusunu güçlendirir. Partnerinizin hayatınızın önemli bir parçası olduğunu hissettirir ve ona değer verdiğinizi gösterir.


5. Birlikte Yapılabilecek Aktiviteler

Uzak mesafe ilişkilerde ortak etkinlikler planlamak, fiziksel mesafeye rağmen bağı güçlendiren eğlenceli bir yöntemdir. Aşağıdaki fikirler, aranızdaki kıvılcımı canlı tutabilir:

Film İzlemek: Aynı filmi veya diziyi senkronize bir şekilde izleyebilir, ara verdiğinizde ya da bittikten sonra en sevdiğiniz replikleri paylaşabilirsiniz.

Oyun Oynamak: Çevrimiçi oyun dünyası oldukça geniştir. İkinizin de keyif alacağı oyunları belirleyip birlikte oynayarak heyecanınızı paylaşabilirsiniz.

Hediyeleşmek: Ufak sürprizler, el yazısıyla yazılmış notlar veya partnerinizin sevdiği ürünleri göndermek, aranızdaki sevgi bağını kuvvetlendirir.

Mutfak Deneyimi: İnternet üzerinden birlikte yemek tarifi uygulamak veya kahve demlemek gibi küçük ritüeller bile ortak anılar yaratır.


6. Uzak Mesafe İlişkilerini Sürdürmenin “Altın Kuralları”

Bir ilişkiyi sağlıklı bir şekilde sürdürmek için genel olarak geçerli pek çok kural, uzak mesafe ilişkilerde daha da kritik hale gelir:

  • Dürüst Olun: Niyetleriniz, duygularınız ve planlarınız konusunda açık davranın. Küçük bir yanlış bilgi ya da saklama, kilometrelerin yarattığı kaygıyla birleştiğinde büyük güvensizliklere yol açar.
  • Bağlantıda Kalın: Ani iletişim kopuklukları, partnerinizde endişe yaratabilir. Müsait olduğunuz dönemleri önceden paylaşmak ve düzenli iletişim zamanları belirlemek faydalıdır.
  • Beklentileri Paylaşın: İlişkiye dair beklentilerinizi net olarak ifade etmek, kafa karışıklığını önler ve ortak bir zeminde buluşmanızı sağlar.
  • Aynı Düşüncede Olduğunuzu Kontrol Edin: Başta heyecan verici olan uzak mesafe ilişkisi, ilerleyen dönemlerde taraflardan biri için zorlayıcı hale gelebilir. Eş zamanlı olarak birbirinizin duygu durumunu, isteklerini ve motivasyonunu gözden geçirin.

7. İlişki Memnuniyeti ve Güven

Bazı araştırmalar, uzak mesafe ilişkilerde çiftlerin günlük bazda daha az “ilişkisel stres” yaşayabildiğini öne sürer. Bunun bir nedeni, çiftlerin gün içindeki ufak tefek gerilimleri fiziksel olarak aynı ortamda yaşamadıkları için daha az deneyimlemeleridir. Ancak, duygusal ve mental anlamda birbirlerine nasıl destek olacaklarını iyi bilen çiftlerin uzak mesafede bile yüksek ilişki memnuniyetine ulaşabileceği belirtilir.

The Gottman Institute’tan elde edilen veriler, uzak mesafe ilişki yaşarken güven duygusunun sağlamlaşmasının partnerin gözünüzdeki değerini artırabileceğini gösterir. Her iki taraf da engellere rağmen ilişkiyi sürdürme gayreti içinde olduğunda, bağlılık ve sadakat hissi pekişir.


8. Uyum Sağlama ve Kişisel Gelişim

Uzak mesafe ilişkisi yürütürken bazen beklenmeyen zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Burada önemli olan, pes etmek yerine mücadeleci bir tutum geliştirmektir. Duygularınızı net ifade etmek, yanlış anlaşılmaları azaltır. Ayrıca:

  • Kendi Hayatınızı İhmal Etmeyin: Aile, arkadaşlar, hobiler ve kişisel gelişime zaman ayırmak, sizi hem bireysel olarak güçlendirir hem de ilişkiye pozitif enerjiyle dönmenizi sağlar.
  • Partnerinizin Yaşamına Saygı Gösterin: Onun da bağımsız bir hayatı olduğunu unutmadan ortak bir tempo belirlemek, ilişkinin sağlıklı ilerlemesine katkıda bulunur.
  • Profesyonel Destek Gerekebilir: İlişkinizdeki sorunlarla tek başına başa çıkamadığınızı düşünüyorsanız, çevrimiçi danışmanlık veya terapi seçeneklerinden yararlanabilirsiniz. Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.

Sonuç

Uzak mesafe ilişkiler, fiziksel olarak ayrı kalmanın getirdiği özlem ve belirsizlik gibi zorluklara rağmen derin ve tatmin edici bir ilişki kurmayı engellemek zorunda değildir. Dürüstlük, düzenli iletişim, ortak aktiviteler ve gelecek planları yapmak, bu süreçte hem bağınızı hem de güven duygunuzu güçlendirecektir.

Duygusal yakınlığı korumak; birbirinize kendinizi açmanız, partnerin anlatılarını ilgiyle dinlemeniz ve güvende hissetmesi için alan yaratmanızla mümkündür. Her ilişkinin kendine özgü dinamikleri olduğunu unutmayın. Kendi ilişkinizin ihtiyaçlarına uygun stratejiler belirlemek, sizin elinizdeki en güçlü araçtır.

“Mesafe, sevgiye engel değildir. Fakat biraz çaba, karşılıklı anlayış ve özveri gerektirir.”


Kaynakça 

Benson, K. (2017). Five Keys to Long-Distance Relationships. The Gottman Institute.
https://www.gottman.com/blog/five-keys-to-long-distance-relationships/

American Psychological Association (APA). (2021). Long-Distance Relationship Dynamics.
https://www.apa.org/ (İlgili makaleler, APA veri tabanında bulunabilir.)

Bu makale, yukarıdaki akademik kaynaklardan ve konuyla ilgili güncel içeriklerden derlenerek Türkçe’ye uyarlanmıştır. Uzak mesafe ilişkinizdeki özel durumlar için profesyonel danışmanlık hizmeti almak, ilişkinizin ihtiyaçlarına yönelik özel çözümler sunabilir. Unutmayın ki ilişkinizin başarısı, birlikte inşa edeceğiniz güven, anlayış ve ortak hedeflerle şekillenir.

Devamı
featured_image

Uzun Süreli Yalnızlık: Beyin Üzerindeki Etkileri ve Çözüm Yolları

Yazar: Tuğçe Turanlar24 Ocak 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum
[ez-toc]

Modern yaşam tarzının yaygınlaşmasıyla birlikte, yalnızlık her yaştan insanın karşılaştığı önemli bir duygu durumuna dönüşmüştür. Gerek sosyal ilişkilerde eksiklik, gerekse teknolojik gelişmelerin sağladığı “dijital yalnızlaşma”, bireylerin hem psikolojik hem de fizyolojik sağlığını ciddi şekilde etkilemektedir.

Yalnızlık Nedir

Yalnızlık, kişinin sahip olduğu sosyal ilişkiler ile bu ilişkilerden beklediği duygusal yakınlık arasındaki farktan kaynaklanır. Sadece fiziksel olarak “tek başına kalmak” anlamına gelmez. İnsan, kalabalıkların içinde bile anlaşılmadığını ya da dışlandığını hissedebilir. Bazıları, hayatında çok az kişi olmasına rağmen kendini tamamlanmış hissederken, geniş bir sosyal çevreye sahip olan bir başkası derin bir yalnızlık yaşayabilir. Bu, yalnızlığın nicelikle değil, nitelikle ilgili bir durum olduğunu gösterir. Yalnızlık, kişisel algılarla ve ihtiyaçlarla şekillenen karmaşık bir duygudur.

Yalnızlığın Farklı Bakış Açıları

Sosyal İlişkiler ve Beklentiler Arasındaki Fark: Kişinin hayal ettiği ve arzuladığı sosyal bağlarla, gerçekte sahip olduğu ilişkiler arasında bir uyumsuzluk olduğunda yalnızlık hissi ortaya çıkabilir. Bu uyuşmazlık, kişinin kendini yetersiz, dışlanmış ya da anlaşılmamış hissetmesine neden olur.

Modern Dünyada Bireyselleşme: Toplumsal bağların zayıflaması ve bireyselleşmenin artması, yalnızlık hissinin modern yaşamda daha sık görülmesine yol açmaktadır.

Teknolojik Etkiler: Sosyal medyanın yaygın kullanımı, yüz yüze iletişimde azalmaya ve kişinin kendini “dijital” bir ortamda tatmin olmuş gibi hissetmesine yol açabilir. Ancak bu durum, çoğu zaman gerçek sosyal bağları güçlendirmek yerine insanları daha da yalnızlaştırır. Dijital dünyanın sunduğu geçici bağlantılar, derin ve anlamlı ilişkilerin yerini dolduramaz.

Yalnızlığın Çeşitleri

Yalnızlık hissinin birden fazla boyutu ve türü vardır. En yaygın bilinen ayrım, duygusal yalnızlık ve sosyal yalnızlık olarak yapılmaktadır.

Duygusal Yalnızlık

Tanım: Kişinin fiziksel olarak çevresinde insanlar olsa bile derin bir “anlaşılamama” hissine kapılmasıdır. “Kalabalık içinde yalnız” hissetmek de bu türün en tipik örneklerindendir.

Nedenleri: Romantik ilişkilerde veya yakın birebir ilişkilerde güven, samimiyet veya kalıcı bağ eksikliği.

Sonuçları: Dışlanmış hissetme, özgüven kaybı, yoğun bir boşluk duygusu, iletişimde zorlanma.

Sosyal Yalnızlık

Tanım: Topluluklara veya gruplara dahil olamama, yetersiz sosyal destek ve arkadaş eksikliği gibi sebeplerle ortaya çıkan yalnızlık türüdür.

Nedenleri: Ortak hobi ve ilgi alanlarına sahip insanlarla iletişime geçememe, yeni ortamlara girme zorluğu, sosyal beceri eksikliği vb.

Sonuçları: Kişinin sosyal ağ oluşturamaması, dışlanma korkusu, sosyal etkinliklerden uzaklaşma.

Yalnızlık Neden Yaşanır

1982 yılında yapılan bir araştırmada yalnızlık nedenleri içsel ve dışsal etkenler olarak ikiye ayrılmaktadır:

İçsel Nedenler

Antipatik kişilik yapısı (diğer insanlar tarafından hoş bulunmama)

Fiziksel olarak “çekici” olmadığını düşünme

Reddedilme korkusu

Sosyal ilişkiler başlatma becerisi eksikliği

Utangaçlık, karamsarlık

Yeterli çabayı göstermeme

Kendini şanssız hissetme

Dışsal Nedenler

Diğer insanların isteksizliği, korkuları veya mevcut gruplara yeni birini dahil etmek istememeleri

Kişisel olmayan durumlar (taşınma, iş veya okul değiştirme vb.)

Fırsat yoksunluğu (yeterli sosyalleşme imkanı bulamama)

Bu faktörler, kültürel değerler, kişilik özellikleri ve sosyal çevre koşulları gibi unsurlarla birleştiğinde yalnızlık duygusunu tetikleyebilmektedir.

Modern Toplumda Yalnızlık

Günümüz modern toplumlarında yalnızlık hissinin artmasında iki önemli faktörden bahsedebiliriz:

Bireyselleşme Süreci: Geleneksel toplumlarda insanlar doğal bir güven ve aidiyet duygusu içinde yaşarken, modern dünyada “herkes kendi yolunu çizmeli” anlayışı öne çıkmıştır. Ortak değerler ve toplu yaşam yerine bireysel başarı, bireysel konfor ve bireysel güven alanının korunması vurgulanır. Bu durum, samimi ilişkilerin azalmasına ve mesafeli ilişkilere yol açmaktadır.

Teknolojik Gelişmeler ve Sosyal Medya:

Sanal İletişim: Yeni insanlarla çevrimiçi tanışmak, sosyal kaygısı olan bireyler için kolaylık sağlayabilir. Ancak bu iletişim yüz yüze gelmediği için çoğu zaman yüzeysel kalır.

Çalışma Şekillerinin Değişmesi: Uzaktan çalışma, çevrimiçi eğitim gibi teknolojik imkanlar, bireyleri ofis ve okul gibi sosyal ortamlardan uzak tutarak yalnızlık hissini artırabilir.

Yanlış Sosyal Medya Kullanımı: Sosyal medyadaki etkileşim, gerçek hayattaki kadar derin olmayabilir. Sadece paylaşımlar ve beğeniler üzerinden kurulan iletişim, gerçek sosyal bağların kurulmasını engelleyebilir.

Uzun Süreli Yalnızlığın (Kronik Yalnızlık) Beyin Üzerindeki Etkileri

Kısa süreli bir yalnızlık dönemi genellikle geçicidir ve birey, sosyal bağlantılarını yeniden güçlendirebilir. Ancak uzun süreli ve kronik yalnızlık, beyin kimyasında ve yapısında ciddi değişimlere yol açabilmektedir.

Beyindeki Temel Değişimler:

Amigdala Aktivasyonunun Artması

Uzun süre yalnız kalan kişiler, sürekli bir tehdit algısı içinde olabilir. Amigdala aşırı tetikte olduğunda, birey kaygı, paranoya ve güvensizlik yaşayabilir.

Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal (HPA) Ekseni Bozulması

Bu eksen, stres hormonlarının (kortizol, adrenalin) salınımından sorumludur. Uzun süreli yalnızlık kronik strese yol açarak vücuttaki iltihaplanma ve bağışıklık sistemi zayıflamasına neden olabilir.

Hipokampüs İşlevinde Azalma

Hipokampüs, öğrenme ve hafıza süreçlerini yönetir. Uzun süreli yalnızlık, bellek ve öğrenme işlevlerinde zayıflamalara yol açabilir.

Prefrontal Korteks Etkilenmesi

Karar verme, problem çözme ve planlama gibi yüksek bilişsel işlevler, yalnızlık süresince zarar görebilir. Dikkat dağınıklığı, odaklanma problemleri ve motivasyon kaybı görülebilir.

Fiziksel ve Psikolojik Sağlığa Etkileri

Kalp ve Damar Hastalıkları Riski: Yüksek stres hormonu salgısı tansiyonu artırabilir; kalp hastalıklarına zemin hazırlar.

Bağışıklık Sisteminde Zayıflama: Kronik stres ve yalnızlık, vücudun kendini savunma mekanizmalarını zayıflatabilir.

Uyku Kalitesinin Bozulması: Yalnızlık hissiyle beraber gelen gerginlik ve psikolojik rahatsızlıklar, uykuya dalma zorluğu ve uykunun sık sık bölünmesine neden olabilir.

Depresyon ve Anksiyete: Kronik yalnızlık, depresyon ve kaygı bozukluklarının artmasına yol açmaktadır.

Yalnızlıkla Nasıl Başa Çıkılır

Uzun süreli yalnızlık ciddi problemlere neden olsa da çeşitli yöntemler ve stratejilerle bu duygudan kurtulmak veya en azından etkilerini azaltmak mümkündür.

Kişisel Gelişim ve Yeni Beceriler Öğrenme

Yeni beceriler edinmek ve hobiler geliştirmek, iletişim kurmaya uygun sosyal ortamlara girmenizi sağlar.

Bir müzik aleti öğrenmek, resim kursuna katılmak veya dil kursuna gitmek, ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla bir araya gelmeyi kolaylaştırır.

Düzenli Egzersiz Yapmak

Spor, vücuttaki endorfin salgısını artırarak mutluluk hissini tetikler.

Düzenli egzersiz yapan kişiler, daha yüksek özgüvene ve daha iyi bir psikolojik duruma sahip olabilir.

Sosyal Ortamlarda Aktif Olmak

Arkadaş grupları, dernekler, kulüpler veya gönüllü çalışmalar aracılığıyla yeni insanlarla tanışabilirsiniz.

Sosyal çevrenizi genişlettikçe yalnızlık hissi azalabilir ve yeni bakış açıları kazanabilirsiniz.

Yakın İlişkileri Güçlendirmek

Var olan arkadaşlıklarınızı ve aile ilişkilerinizi güçlendirmeye çalışın.

Bir arkadaşınızla veya aile üyenizle düzenli buluşmalar ayarlayabilir, uzun süredir iletişim kurmadığınız kişilerle tekrar bağlantıya geçebilirsiniz.

Sosyal Medyayı Bilinçli Kullanmak

Sosyal medyayı, yeni insanlarla tanışma veya mevcut ilişkileri ilerletme aracı olarak görmek yerine, yüz yüze etkileşimlerin destekleyicisi olarak kullanın.

Online ortamda tanıştığınız kişilerle, mümkünse yüz yüze görüşmeyi deneyin.

Profesyonel Destek Almak

Psikolog veya psikiyatrist desteği, yalnızlıkla baş etmede etkili bir yöntemdir. Özellikle kronik stres, depresyon veya anksiyete ile baş edemediğinizi düşünüyorsanız online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.

Grup terapileri veya destek grupları da benzer deneyimler yaşamış kişilerle bir araya gelerek yalnızlık duygusunu azaltmanıza yardımcı olabilir.

Evcil Hayvan Sahiplenmek

Bir köpek veya kedi sahiplenmek, yalnızlık hissini hafifletebilir. Hayvanlarla kurulan bağ, kişinin sorumluluk duygusunu artırmakla birlikte yalnızlık ve boşluk hissini de hafifletir.

Sonuç ve Öneriler

Yalnızlık, hayatın belirli dönemlerinde herkesin yaşayabileceği doğal bir duygudur. Ancak kronik ve uzun süreli yalnızlık, beyin yapısını ve genel sağlığı olumsuz etkileyebilir, depresyondan kalp hastalıklarına kadar birçok problemi tetikleyebilir. Modern toplumda artan bireyselleşme ve teknolojik gelişmeler yalnızlığı daha sık yaşanır hale getirmiştir. Buna rağmen, yeni beceriler edinerek, sosyal ortamlara katılarak ve profesyonel destek alarak bu duyguyla etkin biçimde baş etmek mümkündür.

Unutmayın: Yalnızlık, tamamen yok edilmesi gereken bir “düşman” değildir. Aksine, sosyal bağlarımızı güçlendirmek ve ilişkilerimizi derinleştirmek için bir işaret olarak görülebilir. Bu duygu, sizi yeni insanlarla tanışmaya, mevcut bağlarınızı derinleştirmeye ve daha sağlıklı bir sosyal çevre inşa etmeye teşvik edebilir.

Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynakça

De Jong Gierveld, J., & Van Tilburg, T. (2006). A 6-item scale for overall, emotional, and social loneliness: Confirmatory tests on survey data. Research on Aging, 28(5), 582-598. https://doi.org/10.1177/0164027506289723

Masi, C. M., Chen, H. Y., Hawkley, L. C., & Cacioppo, J. T. (2011). A meta-analysis of interventions to reduce loneliness. Personality and Social Psychology Review, 15(3), 219-266.

Ulutaş, E., & Gökçen, A. (2019). Toplum Tipleri ve Yalnızlık Halleri. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 10(17), 1809-1835.

Not: Bu yazı tıbbi tavsiye niteliği taşımaz. Psikolojik veya tıbbi sorularınız için mutlaka alanında uzman bir doktora danışınız. Yalnızlık veya başka bir ruh sağlığı sorunu yaşıyorsanız, psikiyatri hekiminize veya psikolog desteğine başvurmanız önerilir.

Devamı
featured_image

Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim?

Yazar: Tuğçe Turanlar22 Ocak 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri, İlişkiler ve Psikoloji0 Yorum
[ez-toc]

Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim? Depresyon, kişinin ruh halini, düşüncelerini ve davranışlarını derinden etkileyen ciddi bir ruh sağlığı problemidir. Bu durum sadece depresyon yaşayan kişiyi değil, onun çevresindeki insanları, özellikle de partnerini önemli ölçüde etkiler. Eğer romantik ilişkinizde partnerinizin depresyonda olduğunu düşünüyorsanız, ona destek olmak için atabileceğiniz doğru adımları bilmek önemlidir. Peki, depresyondaki partnerinize nasıl davranmalısınız?

Depresyon Nedir ve Partnerinizi Nasıl Etkiler

Depresyon, kişinin duygu durumunu, düşüncelerini ve davranışlarını etkileyen karmaşık bir bozukluktur. Depresyonun belirtileri arasında enerji kaybı, ilgisizlik, düşük özgüven, aşırı ya da az uyuma, iştah değişiklikleri, kararsızlık ve hatta intihar düşünceleri yer alabilir. Partneriniz depresyondaysa, bu durum onun yaşam kalitesini düşürdüğü gibi romantik ilişkinizin dinamiklerini de değiştirebilir. İlk adım, depresyonun ne olduğunu ve partnerinizin yaşadıklarının iradesizlikten değil, biyolojik ve psikolojik faktörlerden kaynaklandığını anlamaktır.

Depresyondaki Partnerinize Nasıl Destek Olabilirsiniz

Partnerinizin Davranışlarını Doğru Anlayın

Depresyon sırasında kişiler sıklıkla içine kapanabilir, sosyal etkinliklerden uzak durabilir ve sevdikleri aktivitelerden keyif almaz hale gelebilir. Bu durumun kişisel bir reddedilme olmadığını anlamak önemlidir. Örneğin, “Dışarı çıkalım, sana iyi gelir” gibi tekliflerinize yanıt alamadığınızda bunu kişisel algılamak yerine, partnerinizin içinde bulunduğu durumun bir yansıması olduğunu unutmayın.

Empati Kurarak Dinleyin

Depresyondaki biriyle konuşurken empati kurmak ve yargılamadan dinlemek çok önemlidir. Ona destek olmak için şu ifadeleri kullanabilirsiniz:

  • “Böyle hissetmene üzüldüm. Bu konuda konuşmak ister misin?”
  • “Sana nasıl yardımcı olabilirim?”
  • “Unutma, yalnız değilsin ve bu süreci birlikte aşacağız.”

Bu tür cümleler, partnerinizin kendini değerli hissetmesine yardımcı olur. Ancak, “Bunda üzülecek ne var?” veya “Kafanda büyütüyorsun” gibi ifadelerden kaçının. Bu tür sözler, kişinin kendini daha da yetersiz hissetmesine neden olabilir.

Fiziksel Aktiviteyi ve Günlük Rutinleri Teşvik Edin

Depresyon kişinin enerjisini ve motivasyonunu tüketebilir, bu da günlük aktiviteleri yapmayı zorlaştırır. Partnerinizi küçük adımlarla harekete geçmeye teşvik edin. Örneğin, kısa yürüyüşlere çıkmayı, birlikte bir film izlemeyi veya bir kahve içmek için dışarı çıkmayı teklif edebilirsiniz. Bilimsel araştırmalar, düzenli fiziksel aktivitenin depresyon belirtilerini hafifletmeye yardımcı olduğunu göstermektedir. Ancak bu süreçte sabırlı olun ve partnerinizi zorlamayın.

Tedavi Sürecine Eşlik Edin

Depresyondaki bir kişi genellikle yardım istemekte zorlanabilir. Partnerinize profesyonel destek alması gerektiğini nazikçe hatırlatabilir, hatta ona bu süreçte eşlik edebilirsiniz. Örneğin, bir psikolog veya psikiyatriste randevu almasına yardımcı olabilir, gerekirse onunla birlikte terapiye katılabilirsiniz. Tedavi sürecinin zaman alabileceğini ve iniş çıkışlarla dolu olabileceğini unutmayın.

Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.

İntihar Riskine Karşı Dikkatli Olun

Depresyonun en ciddi sonuçlarından biri intihar riskidir. Partneriniz sık sık hayatın anlamsızlığından, umutsuzluktan veya tükenmişlikten bahsediyorsa, bu işaretleri ciddiye alın. “İntihar etmeyi düşünüyor musun?” gibi bir soruyu doğrudan sormaktan çekinmeyin. Bu tür bir konuşma, partnerinizin kendini daha rahat ifade etmesine ve gerekli desteği almasına yardımcı olabilir.

Destek ve Sabır Gösterin, Ancak Kendi Sınırlarınızı Koruyun

Depresyondaki birine destek olmak duygusal olarak yorucu bir süreçtir. Partnerinize yardımcı olurken kendi ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmeyin. İyi beslenmek, düzenli uyumak ve sevdiklerinizle zaman geçirmek gibi kendi sağlığınıza da dikkat edin. Unutmayın, siz iyi hissettiğiniz sürece partnerinize daha etkili bir şekilde yardımcı olabilirsiniz.

Küçük Ama Etkili Destekler Sunun

Depresyondaki partnerinizin günlük sorumluluklarını hafifletmek, ona büyük bir yardım sağlayabilir. Örneğin, ev işlerinde ona yardımcı olabilir, yemek hazırlayabilir veya market alışverişlerini yapabilirsiniz. Bu tür küçük destekler, partnerinizin yükünü hafifletirken ona değer verdiğinizi de hissettirecektir.

Romantik İlişkilerde Sabır ve Güven Önemlidir

Depresyon, romantik ilişkilerde iniş çıkışlara neden olabilir. Bu süreçte sabırlı olun ve ilişkinizin temellerini sağlam tutmaya çalışın. Partnerinizle açık bir iletişim kurarak bu sürecin birlikte üstesinden gelebileceğinizi sık sık hatırlatın.

Gerçekçi Beklentiler Belirleyin

Depresyonun bir gecede çözülmeyeceğini unutmayın. Partnerinizin küçük adımlarla ilerlediğini gördüğünüzde bu gelişmeleri takdir edin ve onu motive edin. Aynı zamanda, tedavi sürecinde geri dönüşler yaşanabileceğini kabul ederek beklentilerinizi gerçekçi tutun.

Etkili İletişim Teknikleri Kullanın

Depresyondaki birine destek olurken kullandığınız dil önemlidir. “Bu süreci birlikte aşacağız” gibi motive edici cümleler kullanmaya özen gösterin. Partnerinizi sürekli olarak suçlayan veya eleştiren bir dil kullanmak, iyileşme sürecini olumsuz etkileyebilir.

Sonuç

Depresyondaki birine destek olmak, sabır, anlayış ve sevgi gerektirir. Partnerinizle empati kurarak ve profesyonel destek almasını teşvik ederek bu sürecin üstesinden gelebilirsiniz. Ancak, bu süreçte kendi sınırlarınızı ve duygusal sağlığınızı korumayı unutmayın.

Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynakça:

  • Burns, D. (2005). İyi Hissetmek. PsikoNET Yayınları.
  • Türkçapar, M. H. (2018). Depresyon: Klinik Uygulamada Bilişsel Davranışçı Terapi. Epsilon Yayınevi.
  • HelpGuide.org, Helping Someone with Depression.
Devamı
featured_image

DEHB’li Biriyle İlişki Yaşamak

Yazar: Tuğçe Turanlar19 Ocak 2025 İlişkiler ve Çift Dinamikleri, İlişkiler ve Psikoloji0 Yorum
[ez-toc]

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), hem çocukluk hem de yetişkinlik döneminde görülebilen nörogelişimsel bir bozukluktur. DEHB ilişkilerde çeşitli zorluklara yol açabilir; ancak anlayış ve destekle sağlıklı bir ilişki kurmak mümkündür. Bu makalede DEHB’nin ne olduğundan ilişki dinamiklerine kadar bilmeniz gereken her detayı bulabilirsiniz.


DEHB Nedir

DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile karakterize bir bozukluktur. Genellikle çocuklukta teşhis edilse de, yetişkinlikte de semptomlarını göstermeye devam eder. DEHB olan yetişkinlerin çoğu, zaman yönetimi, organizasyon ve odaklanma konularında zorluklar yaşar.

Ana Belirtiler

Hiperodaklanma: Belirli bir konuya ya da aktiviteye aşırı odaklanma, diğer alanları ihmal etme.

Dürtüsellik: Ani kararlar alma, sabırsızlık ya da düşünmeden harekete geçme.

Duygu Düzenleme Sorunları: Duyguları kontrol etmekte zorlanma; öfke, hayal kırıklığı ya da sabırsızlık.

Zaman Yönetimi Sorunları: Randevulara ya da görevlere yetişememe, kronik geç kalma.

Çalışma Belleği Problemleri: Bilgileri düzenleme ve hatırlama konularında yaşanan aksaklıklar.


DEHB’li Biriyle İlişkide Ortaya Çıkabilecek Zorluklar

İletişim Sorunları: Karşı tarafın sözünü kesme, konudan çabuk kopma veya dikkati toparlayamama gibi durumlar tartışmalara yol açabilir.

Planlama ve Sorumluluk: DEHB’li bireyler, ev işlerinden randevulara kadar pek çok konuda organizasyon problemi yaşayabilir. Bu durum, ilişkideki diğer kişi üzerinde ekstra yük oluşturabilir.

Stres ve Anksiyete: DEHB belirtileri, hem DEHB’li kişide hem de partnerde strese neden olabilir. Anksiyete bozukluğu veya depresyon gibi ek tanılar da tabloyu karmaşıklaştırabilir.

Duygusal Dalgalanmalar: DEHB’li kişiler duygusal olarak hızlı iniş-çıkışlar yaşayabilir. Bu durum ilişki dinamiğini zorlayabilir ve sürekli bir destek ihtiyacı ortaya çıkarabilir.


Destekleyici Stratejiler ve İpuçları

Bilgi Edinin

  • Araştırma Yapın: DEHB hakkında güvenilir kaynaklardan bilgi toplayın. Partnerinizin yaşadığı zorlukları anlamak, onunla empati kurmanızı kolaylaştıracaktır.
  • Uzmanlara Danışın: Psikiyatrist, psikolog veya aile terapisti gibi profesyonellerden yardım almak, hem bireysel hem de çift olarak yararlı olabilir.

Açık ve Net İletişim Kurun

  • Göz Teması: Konuşurken mümkün olduğunca göz teması kurmak, dikkati toplamasına yardımcı olur.
  • Kısa ve Net Cümleler: Çok uzun ve karışık cümleler yerine net ve doğrudan ifadeler kullanmak, anlaşılırlığı artırır.
  • Sabır Gösterin: Karşınızdaki kişinin bazen hızlı düşünmesi veya konudan kopması normaldir. Ona anlayışla yaklaşın.

Ortak Planlama Yapın

  • Takvim Kullanımı: Ortak bir dijital takvim ya da duvar takvimi kullanarak randevuları, görevleri ve önemli tarihleri takip edebilirsiniz.
  • Liste ve Notlar: Yazılı hatırlatıcılar veya telefon uygulamalarıyla partnerinizin dikkatini önemli konulara çekmek daha kolay olur.
  • Görev Dağılımı: Yapılacak işlerin herkesin becerisine ve zamanına uygun şekilde bölüşülmesi, adil bir düzen oluşturur.

Duygusal Destek ve Motivasyon

  • Olumlu Geri Bildirim Verin: DEHB’li bireyler eleştiriye hassas olabilir. Pozitif yönlerini sıkça vurgulamak, kendilerine güvenlerini artırır.
  • Küçük Başarıları Kutlayın: Küçük de olsa başarıları takdir etmek, motivasyonu yüksek tutar.
  • Empati Kurun: Onun yaşadığı zihinsel zorlukları anlamaya çalışın ve ihtiyaç duyduğunda dinleyici olun.

Sınırlar ve Öz Bakım

  • Kendi İhtiyaçlarınızı İhmal Etmeyin: Sürekli partnerinizi düşünmek yorucu olabilir. Kendi fiziksel ve duygusal sağlığınızı korumak için sınırlar belirleyin.
  • Ortak Çözümler Bulun: İlişkide yaşadığınız sorunları konuşarak ortak kararlar almaya özen gösterin.
  • Stres Yönetimi: Meditasyon, egzersiz veya hobi edinmek her iki taraf için de faydalı olacaktır.

Profesyonel Yardım

Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.


Sonuç

DEHB’li biriyle ilişki yaşamak, zaman zaman zorlu olsa da, karşılıklı anlayış ve doğru stratejilerle sağlıklı ve tatmin edici bir hâle getirilebilir. Bilgi sahibi olmak, profesyonel destek almak ve açık iletişim kurmak bu süreçte çok önemli adımlardır. Unutmayın ki her ilişkinin dinamikleri farklıdır; bu nedenle, sizin ve partnerinizin ihtiyaçlarına göre en iyi yöntemleri belirlemek için birlikte çaba göstermek anahtar rol oynar.

Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar


Kaynaklar / Referanslar

  1. CHADD (Children and Adults with Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder)
  2. National Institute of Mental Health (NIMH)
  3. Mayo Clinic
  4. American Psychological Association (APA)
Devamı
featured_image

İlişkilerde Kırmızı Bayraklar

Yazar: Tuğçe Turanlar9 Ocak 2025 Aldatma ve Sadakatsizlik, İlişkiler ve Çift Dinamikleri0 Yorum
[ez-toc]

Romantik ilişkiler, bir yanıyla mutluluk ve bağlılık getirirken, diğer yanıyla da zaman zaman zorluklarla dolu olabilir. Her ilişkide inişler ve çıkışlar doğaldır; ancak bazı durumlar, ilişkinin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilirliği konusunda ciddi sinyaller verir. İlişkilerde “Kırmızı bayraklar” olarak adlandırılan bu işaretleri fark etmek, ilişkinizin geleceğini değerlendirmeniz için önemli bir fırsattır. Peki, bu işaretler neler? Hangi durumlarda ilişkiyi kurtarmak için çalışmalı, hangi durumlarda ise ayrılmayı düşünmelisiniz?


Kırmızı bayraklar, bir ilişkide olası problemleri gösteren uyarıcı işaretlerdir. Bu işaretler, çoğu zaman partnerin davranışları veya ilişkinin dinamikleriyle kendini belli eder. Bunlar arasında saygısızlık, güvensizlik, manipülasyon ya da duygusal, zihinsel veya fiziksel sağlığa zarar veren durumlar yer alabilir. Erken fark edilen kırmızı bayraklar, doğru adımlarla çözülebilir ya da size ilişkiyi sonlandırma kararı alma cesareti verebilir.


İlişkilerde Hangi Davranışlar “Kırmızı Bayraklar” Olarak Adlandırılır

Kontrolcü Davranışlar

Partnerinizin, hayatınızı sürekli kontrol etme eğiliminde olması, sağlıklı bir ilişki dinamiğine zarar verir.

Örnek: Kimlerle görüştüğünüzü sorgulamak, sosyal medyanızı takip etmek ya da hayatınızın küçük detaylarına kadar müdahale etmek.

Ne Yapılabilir? Kontrolcü davranışlar genellikle güvensizlikten kaynaklanır. Eğer bu durum açık iletişimle çözülemiyorsa, uzun vadede ciddi bir problem haline gelebilir.

Güven Eksikliği

Güven, bir ilişkinin temelidir. Güven eksikliği; kıskançlık, suçlamalar ve sürekli çatışmalara yol açar.

Örnek: Partnerinizin, hiçbir kanıt olmadan sizi sürekli aldatmakla suçlaması.

Ne Yapılabilir? Güven inşa edilebilirse ilişki kurtarılabilir; ancak sürekli ve temelsiz güvensizlik, ilişkiyi sürdürülemez kılar.

Duygusal veya Fiziksel Şiddet

Şiddet, bir ilişkide asla kabul edilemez. Duygusal şiddet, manipülasyon veya küçümseme şeklinde ortaya çıkabilir; fiziksel şiddet ise doğrudan sınır ihlalidir.

Ne Yapılabilir? Şiddet durumunda ilişkiyi sonlandırmak ve güvenli bir ortam yaratmak hayati öneme sahiptir.

Yalan Söyleme ve Gizlilik

Sürekli yalan söyleyen veya gerçekleri sizden saklayan bir partner, güven ve samimiyeti zedeler.

Örnek: Finansal durumunu gizlemek ya da önemli konularda sürekli yalan söylemek.

Ne Yapılabilir? Birkaç hata üzerine çalışılabilir; ancak kronik yalan, daha büyük sorunların habercisidir.

Sorunlardan Kaçınma

Tartışmaların ya da problemleri çözmenin sürekli ertelenmesi, ilişkide biriken duygusal yükü artırır.

Örnek: Tartışma sırasında konuyu kapatmak, iletişimden kaçınmak.

Ne Yapılabilir? İlişkide sağlıklı bir ilerleme için her iki tarafın da sorunları ele almaya istekli olması gerekir.


Ne Zaman Çözüm Aranabilir

Bazı durumlar, zorlu olsa da, ilişkinin kurtarılabilmesi için bir fırsat sunar. Bu sorunlar, açık iletişim ve karşılıklı çaba ile aşılabilir.

Güvensizlik veya Travmatik Geçmiş

Partnerin geçmiş deneyimleri nedeniyle güvensizlik yaşıyor olabilir. Bu tür durumlarda terapi ve sabır, ilişkiye destek olabilir.

Örnek: Geçmişteki bir aldatma nedeniyle oluşan güvensizlik.

İletişim Problemleri

Yanlış anlaşılmalar, çoğu ilişkide karşılaşılan doğal bir sorundur ve iyi bir iletişimle çözülebilir.

Örnek: Kötü niyet olmaksızın yaşanan yanlış anlamalar.

Hayatın Getirdiği Zorluklar

İş kaybı veya aile sorunları gibi dışsal faktörler, ilişkinizde geçici bir gerilime neden olabilir.

Ne Yapılabilir? Destekleyici bir tutum sergileyerek bu tür zorlukların üstesinden gelinebilir.


Ne Zaman Ayrılmayı Düşünmelisiniz

Bazı kırmızı bayraklar, ilişkiyi onarılamaz hale getirir. Bu durumlarda, ayrılık kararı almak, uzun vadede sizin için daha sağlıklı bir seçenek olabilir.

Şiddet veya Manipülasyon

Şiddet, fiziksel ya da duygusal olsun, asla tolere edilmemelidir.

Karşılıklı Çaba Eksikliği

Bir partnerin sürekli olarak ilişkiyi iyileştirmek için çaba göstermemesi, ilişkiyi sürdürülemez kılar.

Temel Uyuşmazlıklar

Gelecek planları, değerler ya da hayata bakış açılarındaki ciddi farklılıklar, çözümü imkansız hale getirebilir.


Karar Vermek İçin İpuçları

İlişkinizi Gözden Geçirin: Bu sorunlar ne kadar süredir var? Gittikçe kötüleşiyor mu?

İhtiyaçlarınızı Değerlendirin: İlişki, size huzur ve mutluluk getiriyor mu?

Destek Alın: Lisanslı bir ruh sağlığı uzmanından destek alabilirsiniz.

Kendi İyiliğinizi Önceliklendirin: Sağlığınızı tehdit eden bir ilişkide kalmaktansa, ayrılık daha doğru bir seçenek olabilir.


Sonuç

İlişkilerde kırmızı bayraklar, çoğu zaman önemli bir kararın eşiğinde olduğunuzun habercisidir. Sağlıklı bir ilişki; sevgi, saygı, güven ve açık iletişimle mümkündür. Eğer bu unsurların eksik olduğunu fark ediyorsanız, kendinizi önceliklendirmek ve doğru adımları atmak için cesaret göstermelisiniz.


Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Yule Psikoloji

(Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.)


Kaynakça

Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). Evliliği Sürdürmenin 7 İlkesi.

American Psychological Association. (n.d.). Sağlıklı vs. Sağlıksız İlişkiler. apa.org

Psychology Today. (n.d.). Sağlıklı İlişki İşaretleri. psychologytoday.com

Devamı
  • 1
  • 2
  • 3

Instagram

Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fi Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fiziksel sınırlarla değil, duygusal ve dijital alanlarla da şekillendiğini ortaya koyan bir kavramdır. 

Sosyal medyada flörtöz etkileşimler, eski sevgiliyle gizli mesajlaşmalar ya da partnerden saklanan yakınlıklar, görünürde küçük olsa da güveni zedeleyebilir. Bu davranışların ortak özelliği gizlilik, duygusal yatırım ve ilgi odağının partnerden başkasına kaymasıdır. Bu nedenle mikro aldatma, ilişkilerde belirsizlik ve güvensizlik duygularını tetikleyerek büyük krizlere yol açabilir❤️‍🩹

Bununla birlikte, her davranışın mikro aldatma sayılıp sayılmayacağı çiftlerin ortak sınırlarına bağlıdır. Bazı ilişkilerde eski sevgiliyle iletişim önemsiz görülebilirken, başka bir ilişkide bu durum ciddi bir güven sorununa dönüşebilir. Bu nedenle mikro aldatmayı anlamanın anahtarı, partnerlerin açık iletişim kurması, sınırlarını netleştirmesi ve birbirlerinin hassasiyetlerini gözetmesidir. Şeffaflık ve empati, mikro aldatmanın ilişkilerde yıkıcı bir tehdit olmaktan çıkıp, güveni güçlendiren bir farkındalık alanına dönüşmesini sağlayabilir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi? Aşa 🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi?

Aşağıdaki cümlelerden hangileri size daha tanıdık geliyor?

1. Başkalarının hayranlığına ihtiyaç duyarım ve bu benim değerimi kanıtlar.
2. Çoğu zaman empati kurmakta zorlanırım ve mesafeli dururum.
3. İlişkilerde kontrolün bende olmasını isterim.
4. Kendimi çoğu zaman kurban gibi hissederim.
5. Kabul görmek için uyum sağlarım, bazen de kendimden vazgeçerim.
6. Partnerimin başarılarını ve güçlü yanlarını kendi kimliğime katmaya çalışırım.

👉 Eğer daha çok 1-2-3 size uyuyorsa, erkek narsisizmine özgü yönler sizde daha baskın olabilir.

👉 Eğer daha çok 4-5-6 size uyuyorsa, dişi narsisizme özgü yönler sizde daha fazla olabilir.

(Bu test bir tanı aracı değildir; sadece farkındalık yaratmayı amaçlar.)

Barbel Wardetzki, Almanya’da narsisizm üzerine çalışan terapist ve yazar. Onun “Dişi ve Erkek Narsisizm” diye yaptığı ayrım, biyolojik cinsiyetten çok narsisizmin iki farklı dışavurum biçimini anlatıyor:

1. “Erkek narsisizm” (männlicher Narzissmus)

* Daha çok gösterişli, dışa dönük, üstünlük vurgulu bir tarzı ifade eder.
* Tipik özellikler: kibir, grandiyözlük, başarıya ve güce odaklanma, sürekli takdir arama.
* Dışarıdan güçlü, etkileyici, hatta “dokunulmaz” görünür.
* Yani bu daha çok toplumun “maskülen güç” imgeleriyle örtüşüyor.

2. “Dişi narsisizm” (weiblicher Narzissmus)

* Daha çok ilişki odaklı, bağımlı, onay arayışlı bir narsisizm biçimi.
* Tipik özellikler: sürekli sevilme, kabul görme, vazgeçilmez olma ihtiyacı; fedakârlık yaparak değer kazanma çabası.
* Dışarıdan uyumlu, alçakgönüllü biri gibi görünebilir ama altında derin bir değersizlik ve onaylanma açlığı vardır.
* Bu da toplumun “feminen uyum” beklentileriyle bağlantılıdır.

👉 Wardetzki’nin asıl vurgusu şu: Her iki biçim de özde aynı narsisistik yarayı (değersizlik ve reddedilme korkusu) saklar, sadece toplumda öğrenilen rollere göre farklı maskelerle dışa vurulur.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
❤️‍🩹 Duygu köprüsü, geçmişte yaşadığımız yoğun bir duygunun, bugün benzer bir durumla karşılaştığımızda yeniden tetiklenmesidir. 

İlişkinizdeki Duygu Köprüsünü Keşfetmek İçin Kendinize Aşağıdaki Soruları Sorabilirsiniz

Partnerimin bu davranışı bende hangi duyguyu tetikledi?

Bu duyguyu ilk kez hayatımda ne zaman hissetmiştim?

Geçmişte bu duyguyu hissettiğim olay kiminle yaşanmıştı?

Şu anki tepkim gerçekten bugünkü duruma mı ait?

Bu farkındalık, ilişkide nasıl daha sağlıklı bir tepki vermeme yardımcı olabilir?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık 🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık açısından anlamak için üç parçaya ayıralım:

1. Döngüyü tanımak

Travmatik bağlanmada ilişkiler genelde şu döngüyü izler:
1. Yakınlık / balayı dönemi → Partner çok sevgi dolu, özel hissettiriyor.
2. Gerginlik → Eleştiri, uzaklaşma, küçümseme başlıyor.
3. İncitme → Kötü davranış, ihanet, şiddet, duygusal manipülasyon.
4. Telafi → Özür, sevgi gösterileri, “bir daha olmayacak” sözleri.
5. Döngü tekrar başlar.

Soru: Sizin deneyiminizde bu tür iniş-çıkışlar olmuş muydu? Varsa, genelde hangi aşamada ilişkiye daha çok tutunma hissi geliyordu?

2. Bağlılığı güçlendiren psikolojik mekanizmalar

* Dopamin ve adrenalin dalgalanmaları: Yoğun kötü-iyi geçişleri beynin ödül sistemini etkiler.
* Umut bağı: “Bir gün hep iyi olacak” beklentisi.
* Kendi değer algısının bağa bağlanması: “O beni severse değerliyim” inancı.
* Yalnızlık ve korku: İlişkinin bitmesinin yarattığı boşluk korkusu.

Mini farkındalık çalışması: 1 dakika boyunca gözlerinizi kapatıp şunu fark edin: “Onu düşününce midemde/kalbimde/hissiyatımda nasıl bir duygu ya da gerginlik oluyor?”

3. Döngüyü kırmaya yönelik ilk farkındalık adımları

* Gerçeklik listesi tut: Onun hem iyi hem kötü anlarını tarafsızca yazmak, zihnin sadece “iyi” anlara tutunmasını dengeler.
* İçsel ihtiyaçları keşfet: Bu bağ, hangi çocukluk ihtiyacını (güven, onay, sevgi) tetikliyor?
* Destek ağı: Güvendiğin kişilerle yaşadığın döngüyü konuşmak, yalnızlık hissini azaltır.
* Küçük kopuş pratikleri: Tamamen kopmak zor geliyorsa, önce mesajlaşma süresini, görüşme sıklığını kademeli azaltmak.

Umarım bu bilgiler yolunuzu aydınlatmaya yardımcı olur 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Dopamin EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi ilişki Jung Kişilik Bozuklukları Kişisel Gelişim narsist Nörobilim Online EMDR Online psikolog Online Psikoterapi Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi İlişkiler

Son Eklenenler

  • Ayrılık ve Bağlanma Stilleri: Hangi Tepkiler Sizi Bekliyor?
  • Mutluluk Korkusu: Neden Bazı İnsanlar Mutluluk Hissinden Kaçar?
  • Mikro Aldatma ve İlişkiler
  • Dişi ve Erkek Narsisizm: İlişkilerde İki Farklı Yüz
  • İlişkilerde Pygmalion Etkisi: Beklentilerimiz Bizi Nasıl Şekillendirir?
  • Kuşaklararası Travma Aktarımı

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz