Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
featured_image

Serbest Çağrışım Nedir? Freud’un Tekniği Nasıl Uygulanır?

27 Mart 2024 Yazar: Tuğçe Turanlar İlişkiler ve Psikoloji, Psikodinamik Terapi 0 Yorum

Serbest çağrışım, psikanalizin en temel ve en çok bilinen tekniklerinden biridir. İlk bakışta oldukça basit görünür: danışan aklına gelen her şeyi, mantıklı olup olmadığına bakmadan, iyi–kötü, doğru–yanlış ayrımı yapmadan ifade eder. Ancak bu “basitlik”, aslında oldukça derin bir klinik sürecin kapısını aralar.

Psikanalitik kuram, bireyin ruhsal yaşamında büyük bir kısmın bilinçdışı süreçler tarafından belirlendiğini öne sürer. Günlük hayatta aklımıza gelen bir düşünceyi hemen bastırmamız, bazı anıları hatırlamakta zorlanmamız ya da bir olay karşısında aşırı tepkiler vermemiz bu bilinçdışı içeriklerin işaretleridir. Serbest çağrışım, danışanın zihinsel “sansürünü” devre dışı bırakarak bu içeriklerin açığa çıkmasını sağlar.

Özellikle terapi sürecinde danışanın aklından geçen her şey, yüzeyde alakasız görünse bile, terapistin dikkatle analiz ettiği bir “ipucu ağı” oluşturur. Bu ağ, bastırılmış anılara, çözümlenmemiş duygusal çatışmalara ve kişinin kendine dair farkındalık geliştirmesine götüren bir yol haritası gibidir.


Ortaya Çıkışı

Sigmund Freud, 19. yüzyılın sonlarında serbest çağrışımı psikanalizin merkezine yerleştirdi. Başlangıçta, Josef Breuer ile birlikte çalıştığı ünlü “Anna O.” vakasında hipnoz yöntemini kullanıyordu. Anna O., hipnoz sırasında dile getirdiği bastırılmış anılar sayesinde bedensel semptomlarında rahatlama yaşıyordu. Freud, bu deneyimi “katarsis” yani duygusal boşalım olarak tanımladı.

Fakat Freud, hipnozun her zaman işe yaramadığını fark etti. Her danışan hipnoza girmiyor, girse bile etkiler kalıcı olmuyordu. Bunun üzerine danışanın hipnoz altında değil, tamamen uyanıkken aklına gelenleri serbestçe anlatmasının daha güçlü sonuçlar doğurduğunu keşfetti. İşte bu gözlem, serbest çağrışım tekniğinin temelini oluşturdu.

Freud’a göre kişinin zihninden geçen en “önemsiz” görünen düşünceler bile değerliydi. Çünkü bu düşünceler, bilinçdışı çatışmaların yüzeye yansıması olabilirdi. Örneğin, danışanın birdenbire aklına gelen çocukluk anısı, terapide incelendiğinde güncel kaygılarının kaynağını açıklayabilirdi.

Bu noktada Freud’un çağdaşlarıyla ayrışmaları da dikkat çekicidir:

  • Carl Gustav Jung, serbest çağrışımı kullanmış ancak daha çok “kolektif bilinçdışı” kavramıyla ilişkilendirmiştir.

  • Alfred Adler ise daha çok kişinin sosyal bağları ve “aşağılık duygusu” üzerinde durmuş, serbest çağrışımı ikincil bir teknik olarak görmüştür.

  • Freud ise serbest çağrışımı, psikanalizin adeta “olmazsa olmazı” haline getirmiştir.

Bugün psikanalizin tarihine bakıldığında, serbest çağrışım yalnızca bir yöntem değil, aynı zamanda Freud’un insan ruhsallığını anlamaya yönelik bakış açısının somutlaşmış hali olarak görülür.


Serbest Çağrışım Tekniği Nasıl Uygulanır?

Serbest çağrışım, dışarıdan bakıldığında danışanın “rastgele konuşması” gibi görünebilir. Fakat terapötik bağlamda oldukça sistematik ve yönlendirilmiş bir süreçtir. Psikanalitik seanslarda danışanın özgürce çağrışım yapabilmesi için belli koşulların sağlanması gerekir.

Rahat ve Güvenli Bir Ortam

Terapide ilk adım, danışanın kendini güvende hissedeceği bir ortam yaratmaktır. Genellikle sessiz, dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak, özel bir mekân tercih edilir. Danışanın rahatça oturması veya uzanması sağlanır. Freud’un ünlü “analiz divanı” da bu rahatlığın sembollerinden biridir.

Terapistin Konumu

Psikanalitik seanslarda terapist çoğunlukla danışanın görüş alanının dışında oturur. Bunun nedeni, danışanın terapistin yüz ifadelerine ya da beden diline odaklanarak düşüncelerini filtrelemeye başlamasını engellemektir. Böylece danışan yalnızca kendi iç dünyasına yönelir.

Yönlendirmenin Verilmesi

Terapist, danışana sürecin amacını açıklar: “Aklınıza ne gelirse, mantıklı olup olmadığına bakmadan söyleyin.” Buradaki en önemli nokta, düşüncelerin “önemsiz, ayıp ya da saçma” görünse bile dile getirilmesidir. Çünkü psikanalize göre en değerli ipuçları çoğu zaman danışanın sansürlemek istediği içerikte saklıdır.

Çağrışımın Başlatılması

Danışan aklına gelen ilk düşünceden başlayarak konuşmaya başlar. Bu bazen güncel bir olay, bazen çocukluk anısı, bazen de görünürde alakasız bir kelime olabilir. Örneğin danışan “Bugün gelirken yolda bir kedi gördüm” diyebilir. Terapist için bu ifade, yalnızca kediden bahsetmek değil; belki çocukluk anıları, bakım, sevgi ya da kayıp temalarına açılan bir kapıdır.

Terapistin Dinlemesi ve Not Alması

Serbest çağrışım sırasında terapist çoğunlukla sessiz kalır, yalnızca gerektiğinde açıklayıcı küçük sorular sorar. Danışanın ifadeleri arasındaki tekrar eden temalar, ani duraksamalar, konudan sapmalar ya da duygusal yoğunluk dikkatle not edilir.

Analiz ve Yorumlama

Seans sonrasında veya süreç içinde terapist bu ifadeleri analiz eder. Çağrışımlar arasında görünmez bağlar kurarak danışanın bilinçdışı çatışmalarını anlamaya çalışır. Örneğin, sürekli tekrarlanan bir kelime bastırılmış bir anıya işaret edebilir.

Geri Bildirim

Terapinin ilerleyen aşamalarında terapist bu analizleri danışanla paylaşır. Böylece danışan kendi iç dünyasını daha iyi anlamaya başlar ve farkındalık kazanır. Bu, değişim ve iyileşme sürecinde kritik bir adımdır.


Teorik Çerçeve: Psikanalitik Kavramlar

Serbest çağrışım, yalnızca bir konuşma tekniği değil, psikanalizin temel kavramlarıyla doğrudan bağlantılı bir yöntemdir. Freud’un insan zihnini açıklamak için geliştirdiği kuramsal yapı, bu tekniğin neden bu kadar güçlü bir araç olduğunu anlamamızı sağlar.

Bilinç ve Bilinçdışı

Freud, zihni bir buzdağına benzetir: Su üstünde görünen kısım bilinçtir; düşünceler, kararlar ve farkında olunan duygular burada yer alır. Ancak buzdağının asıl büyük kısmı suyun altındadır, yani bilinçdışı. Bastırılmış anılar, arzular, korkular ve çözümlenmemiş çatışmalar burada bulunur. Serbest çağrışım, danışanın sansürünü devre dışı bırakarak bu bilinçdışı malzemeye ulaşmayı amaçlar.

Bastırma

Freud’un en önemli kavramlarından biri bastırmadır. Kişi, kabul edilemez bulduğu ya da rahatsızlık veren duygu ve düşünceleri bilinçdışına iter. Bu içerikler unutulmuş gibi görünse de davranışları, ilişkileri ve duygusal tepkileri etkilemeye devam eder. Serbest çağrışım sayesinde bu bastırılmış içerik yeniden bilinç düzeyine çıkabilir.

Direnç

Serbest çağrışım sırasında danışan bazen birdenbire duraklar, konuyu değiştirir ya da “aklıma hiçbir şey gelmiyor” der. Bu durum psikanalizde direnç olarak adlandırılır. Direnç, bilinçdışındaki içeriğin açığa çıkmasına karşı gösterilen psikolojik savunmadır. Terapist için bu anlar çok değerlidir, çünkü çoğunlukla danışanın en derin çatışmalarının ipuçlarını verir.

Sansür

Serbest çağrışımı güçleştiren bir diğer mekanizma sansürdür. Kişi aklına geleni dile getirmeden önce zihinsel bir filtreden geçirir: “Bunu söylesem ayıp olur, saçma olur, terapist ne düşünür?” gibi kaygılar ortaya çıkar. Oysa serbest çağrışımın özü, bu sansürü aşabilmektir.

Rüya ve Çağrışım İlişkisi

Freud, rüyaların da bilinçdışına açılan bir kapı olduğunu savunmuştur. Rüya analizi sırasında danışandan rüyasındaki sembolleri serbest çağrışımla açıklaması istenir. Örneğin bir rüyada görülen “tren” çağrışımlar yoluyla yolculuk, ayrılık ya da ölüm temalarına bağlanabilir. Böylece rüya, kişinin içsel çatışmalarını anlamada bir araç haline gelir.


Serbest Çağrışımın Sağladığı Faydalar

Serbest çağrışım, psikanalitik terapinin kalbi olarak kabul edilir. Çünkü bu yöntem yalnızca danışanın “aklına gelenleri söylemesi” değil, aynı zamanda ruhsal iyileşme sürecinde kritik bir adımdır. Bastırılmış duyguların açığa çıkması, kişinin kendini daha iyi anlaması ve içsel çatışmaların çözülmesi bu teknik sayesinde mümkün hale gelir.

Derin İçgörü Kazanımı

Danışan, serbest çağrışım sırasında bilinçdışından gelen materyallerle yüzleşir. Çoğu zaman hayatındaki tekrar eden sorunların ya da ilişkilerindeki zorlukların kökenini fark eder. Örneğin, sürekli terk edilme kaygısı yaşayan bir kişi, çağrışımlar sırasında çocuklukta yaşadığı ayrılık deneyimlerine ulaşabilir.

Bastırılmış Anıların Ortaya Çıkışı

Freud’un gözlemlerine göre, danışanlar çoğunlukla “unutulmuş” ya da “önemsiz” sandıkları anıları serbest çağrışım sırasında hatırlar. Bu anılar, ruhsal çatışmaların merkezinde olabilir. Hatırlamak ve bu anılarla çalışmak, iyileşmenin önemli bir parçasıdır.

Duygusal Boşalım ve Rahatlama

Psikanalizde bu sürece katarsis denir. Bastırılmış duygular dile geldiğinde kişi duygusal bir boşalma yaşar. Ağlamak, öfkelenmek ya da rahatlama hissetmek bu sürecin doğal parçasıdır. Danışan, yüklerinden kurtuldukça daha hafif hisseder.

Kendini Tanıma ve Farkındalık

Serbest çağrışım, kişinin kendi iç dünyasını daha iyi görmesini sağlar. Günlük yaşamda fark etmediği tekrarlayan düşünce kalıplarını, bilinçsiz seçimlerini ya da duygusal tepkilerini anlamaya başlar. Bu farkındalık, daha bilinçli kararlar almasına ve daha sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olur.

İlişkisel Dinamiklerin Anlaşılması

Danışan, çağrışımlar sırasında ebeveynleriyle, partneriyle veya çocukluğundaki önemli figürlerle ilişkilerini gündeme getirebilir. Terapist bu anlatıları yorumlayarak danışanın bugün yaşadığı sorunların geçmişle bağlantısını ortaya koyar. Böylece kişi ilişkilerindeki tekrar eden döngüleri fark eder.


Serbest Çağrışımın Zorlukları

Her ne kadar serbest çağrışım psikanalitik terapinin en güçlü tekniklerinden biri olsa da uygulama süreci her zaman kolay değildir. Danışanların bilinçdışı materyalle yüzleşmesi yoğun duygular doğurabilir; terapist açısından ise süreci doğru şekilde yönetmek büyük bir sorumluluk gerektirir.

Dirençle Karşılaşmak

Serbest çağrışımın en sık karşılaşılan zorluğu, danışanın bir noktada konuşmayı durdurması ya da konuyu değiştirmesidir. “Aklıma hiçbir şey gelmiyor” ya da “Bunu söylemek istemiyorum” gibi ifadeler direncin göstergesidir. Direnç, aslında bilinçdışında çözülmemiş bir çatışmanın işaretidir. Ancak bu durum seansın ilerlemesini zorlaştırabilir.

Yoğun Duygusal Tepkiler

Bastırılmış anılar ve duygular açığa çıktığında danışanlarda kaygı, üzüntü, öfke ya da suçluluk gibi yoğun duygular görülebilir. Bu yüzleşme her zaman kolay değildir. Bazen danışan süreci yarıda bırakmak isteyebilir. Terapistin burada güven verici ve tutarlı bir şekilde süreci yönetmesi çok önemlidir.

Sansür ve Kontrol Eğilimi

Danışan, aklına geleni olduğu gibi söylemekte zorlanabilir. “Terapist ne düşünür?” ya da “Bu çok saçma” gibi düşünceler, bilinçdışı sansürün göstergesidir. Bu durum çağrışımın akışını engelleyebilir. Terapist, yargılamayan ve kabul edici bir tavırla bu engeli aşmaya yardımcı olur.

Yorumlama Riskleri

Serbest çağrışım sırasında ortaya çıkan materyal, her zaman doğrudan anlaşılır değildir. Terapistin yanlış yorum yapma riski vardır. Yanlış ya da aceleci yorumlar danışanda güvensizlik yaratabilir. Bu nedenle psikanalitik çalışmada terapistin eğitim, deneyim ve etik sorumlulukları hayati önem taşır.

Zaman ve Sabır Gerektirmesi

Serbest çağrışım tekniği hızlı sonuçlar veren bir yöntem değildir. Bazen haftalar, hatta aylar boyunca sürdürülen seanslardan sonra belirgin bir içgörü ortaya çıkabilir. Bu durum, kısa sürede çözüm arayan danışanlar için zorlayıcı olabilir.


Günümüzde Serbest Çağrışımın Kullanımı

Serbest çağrışım, yalnızca Freud’un dönemine ait bir yöntem değildir. Aradan geçen bir asırdan fazla zamana rağmen, psikanalitik ve psikodinamik terapilerin merkezinde yer almaya devam eder. Bununla birlikte, yöntem modern psikoloji ve hatta farklı disiplinlerde de esin kaynağı olmuştur.

Psikanalitik ve Psikodinamik Terapilerde

Günümüzde psikanalitik terapistler hâlâ serbest çağrışımı danışanın bilinçdışına ulaşmak için kullanır. Yöntem, özellikle aktarım, direnç ve savunma mekanizmalarının anlaşılmasında büyük önem taşır. Psikodinamik terapilerde ise daha kısa süreli çalışmalara uyarlanmış versiyonları vardır; burada çağrışımlar belli temalara odaklanarak kullanılır.

Rüya Analizi ile Birlikte

Freud’un mirası olan rüya analizi hâlen serbest çağrışımla birlikte uygulanır. Danışandan rüyasındaki semboller üzerine çağrışım yapması istenir. Böylece bilinçdışındaki sembolik anlamlar ortaya çıkarılır.

Yaratıcı Alanlarda İlham

Serbest çağrışım yalnızca terapi odasıyla sınırlı kalmamıştır.

  • Yaratıcı yazarlıkta “otomatik yazı” tekniği, serbest çağrışımın bir uyarlamasıdır. Yazarlar kalemi kâğıda koyar ve akıllarına gelenleri durmaksızın yazarak bilinçdışı malzemeyi ortaya çıkarmaya çalışır.

  • Sanat terapisi uygulamalarında da bireyden özgürce çizim yapması veya aklına gelen imgeleri ifade etmesi istenir.

Modern Psikoterapilerle Bağlantılar

Günümüzün farklı terapi yaklaşımlarında da serbest çağrışımın izleri görülebilir:

  • Mindfulness ve farkındalık temelli terapilerde, kişinin aklından geçenleri yargısızca gözlemlemesi teşvik edilir. Bu, serbest çağrışımın temel felsefesine oldukça yakındır.

  • Bilişsel terapilerde, danışanın otomatik düşüncelerini dile getirmesi de benzer bir işlev görür: zihinsel filtrelerin fark edilmesi.

Kültürel ve Akademik Etki

Serbest çağrışım, psikolojinin ötesinde edebiyat, felsefe ve sanat dünyasına da girmiştir. 20. yüzyılın ünlü akımı sürrealizm, bilinçdışını sanata yansıtmak için serbest çağrışımı yaratıcı bir yöntem olarak benimsemiştir.


Pratik Bir Deneme: Kendi Kendine Serbest Çağrışım

Serbest çağrışım esasen bir terapi tekniğidir ve profesyonel bir terapist eşliğinde uygulandığında derin bir anlam kazanır. Ancak farkındalık çalışması ya da kişisel gelişim amacıyla, basit bir egzersiz olarak kendi kendinize de deneyebilirsiniz. Bu uygulama, bilinçdışı dünyanızı keşfetmek için küçük bir adım niteliği taşır.

Nasıl Yapılır?

Sessiz Bir Ortam Seçin
Dikkatinizin dağılmayacağı, kendinizi rahat hissedeceğiniz bir yer bulun. Telefonunuzu sessize alın, dış uyaranları en aza indirin.

Bir Zaman Sınırı Koyun
5–10 dakika ile başlayabilirsiniz. Bu süre içinde yapacağınız tek şey, aklınıza gelenleri hiç durmadan yazmak ya da sesli olarak dile getirmek olsun.

Sansürü Devre Dışı Bırakın
“Bu saçma oldu, bunu yazmayayım” gibi düşünceler aklınıza gelebilir. Bunları fark edin ama durmayın. Önemli olan, zihninizi filtrelemeden akıtabilmenizdir.

Sonuçları Yargılamayın
Egzersiz bittikten sonra yazdıklarınızı ya da söylediklerinizi incelemek zorunda değilsiniz. Önemli olan ortaya çıkan içeriği “doğru” ya da “yanlış” olarak etiketlemeden deneyimlemektir.

Ne İşe Yarar?

Zihninizin sürekli ürettiği düşünce akışını fark etmenizi sağlar.

Günlük yaşamda bastırdığınız duyguların küçük izlerini görebilirsiniz.

Kendinize dair farkındalık geliştirmek için basit ama güçlü bir adım olur.

🔔 Not: Bu egzersiz bir terapi yerine geçmez. Bastırılmış anılar ya da yoğun duygularla karşılaşırsanız, bunları güvenli bir şekilde çalışabilmek için bir terapistten destek almak önemlidir.


Serbest çağrışım, Freud’un psikanalize kazandırdığı en önemli tekniklerden biridir. Danışanın aklına gelen her şeyi sansürsüz biçimde ifade etmesine dayanan bu yöntem, bilinçdışının kapılarını aralar. Bastırılmış duyguların, unutulmuş anıların ve çözümlenmemiş çatışmaların ortaya çıkması, hem terapötik sürecin ilerlemesini sağlar hem de kişinin kendini daha iyi tanımasına imkân verir.

Bugün serbest çağrışım hâlâ psikanalitik terapilerin temelini oluştururken; sanat, edebiyat ve modern psikoterapilerde de etkisini göstermektedir. Yaratıcı yazarlıkta, mindfulness pratiklerinde veya sanat terapilerinde karşımıza çıkan özgür ifade biçimleri, bu tekniğin ilham verici yönünü ortaya koyar.

Elbette serbest çağrışım kolay bir süreç değildir. Direnç, sansür ve yoğun duygularla yüzleşmek zaman zaman zorlayıcı olabilir. Ancak terapistin rehberliği ve danışanın süreçteki cesareti, bu zorlukların aşılmasını mümkün kılar.

Sonuç olarak serbest çağrışım, insanın kendi iç dünyasına yapacağı derin bir yolculuktur. Bu yolculuk, yalnızca ruhsal sıkıntıların anlaşılmasına değil, aynı zamanda bireyin kendini keşfetmesine de hizmet eder. Freud’un yüzyıl önce başlattığı bu yöntem, bugün hâlâ insan ruhsallığını anlamada en güçlü araçlardan biri olmaya devam etmektedir.


Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar, psikodinamik yönelim ağırlıklı çalışmaktadır. Travmalarla çalışırken EMDR yöntemini, kişilik örüntüleriyle çalışırken Şema Terapiyi, ilişkilerde ise Gottman Çift Terapisi yaklaşımını kullanmaktadır. Özellikle narsisizm, bağlanma sorunları ve ilişkisel dinamikler üzerine yoğunlaşır. Yazılarında hem klinik deneyimlerinden hem de bilimsel araştırmalardan beslenerek psikolojik kavramları herkesin anlayabileceği bir dille aktarmayı amaçlar.


Kaynaklar

Geçtan, E. (2017). Psikanaliz ve Sonrası. İstanbul: Metis Yayınları.

Öztürk, M. O. (2015). Psikanaliz ve Psikodinamik Kuramlar. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Freud Serbest Çağrışım Tekniği
Önceki
Sonraki

İlgili Makaleler

Çocukluk Amnezisi – Erken Yaş Anılarını Neden Hatırlayamayız
Çocukluk Amnezisi – Erken Yaş Anılarını Neden Hatırlayamayız
8 Kasım 2023

Çocukluk amnezisi, bilimsel araştırmalarda sıkça incelenen ve insanların erken...

Devamı
Spiritüel Bypass
Spiritüel Bypass
13 Ocak 2024

"Spiritüel Bypass" terimi, insanların manevi fikir ve uygulamaları kullanarak...

Devamı
Doğum Sonrası Depresyon ( Postpartum Depresyon)
Doğum Sonrası Depresyon ( Postpartum Depresyon)
9 Haziran 2024

Doğum sonrası depresyon (postpartum depresyon), doğumdan sonra ortaya çıkan bir...

Devamı
Maladaptive Daydreaming – Aşırı Hayal Kurmak Bir Hastalık mı?
Maladaptive Daydreaming – Aşırı Hayal Kurmak Bir Hastalık mı?
9 Ekim 2025

Hayalleriniz Hayatınızı Kontrol mü Ediyor? Saatlerce, hatta günün büyük bir...

Devamı

Instagram

🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendim 🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendimizi duymadan, duygularımızı fark etmeden ilerleriz. Oysa küçük bir mola verip içimize döndüğümüzde değişimin ilk adımını atmış oluruz. Kendine Dönüş Rehberi, bu yolculukta sana eşlik etmesi için hazırlandı.

🦋 Yedi gün boyunca kısa okumalar, egzersizler ve sorularla kendine daha yakından bakmayı, duygularını tanımayı ve içindeki farklı sesleri keşfetmeyi deneyimleyeceksin. Bazen güçlü yanlarını hatırlayacak, bazen sınır koymayı çalışacak, bazen de içindeki küçük çocukla buluşacaksın. Her gün 10–15 dakikanı ayırman, kendinle kurduğun bağı güçlendirmek için yeterli.

✨Bu rehber terapi yerine geçmez. Ama farkındalığını artırmana, kendine daha şefkatli yaklaşmana ve geleceğe dair yeni niyetler koymana destek olabilir. 

🦋✨ Yolculuğun sonunda kendi notlarınla şekillenen kişisel bir defterin olacak: sana ait, sana yol gösteren bir pusula.

7 Gün 7 Adım: Kendine Dönüş Rehberi
	1.	Kendine Bakışın
	2.	Duyguların Haritası
	3.	İç Sesini Resmet
	4.	Güçlü Yanlarının Kolajı
	5.	“Hayır” Günlüğü
	6.	Küçük Çocuğa Mektup
	7.	Gelecek Benliğe Niyet

🔗 Kendine Dönüş Rehberi’ni profilimdeki linkten veya www.tugceturanlar.com’dan ücretsiz indirebilirsin.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocu Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocuk, dış koşulları değiştiremeyeceği için hayatta kalma stratejisi olarak çoğu zaman suçu kendine yükler. Bu durum, “kontrol yanılsaması” yaratarak çaresizlik duygusunu hafifletir. Ancak çocuklukta geliştirilen bu mekanizma, yetişkinlikte de ilişkilerde kendini gösterir: partneri yüceltmek, sürekli özür dilemek ya da terk edilme korkusu yaşamak gibi örüntüler bu geçmiş stratejinin izleridir.

Bu durum özellikle kaygılı bağlanma eğiliminde ve narsisistik ilişkilerde çok görülür ❤️‍🩹

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “benci İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “bencillik” olarak algılansa da, aslında hem kişinin hem de ilişkinin sağlığını koruyan bir adımdır. 

Sınır, duyguları, zamanı, enerjiyi ve değerleri koruyan görünmez bir çizgidir; sevgiyi azaltan bir duvar değil, ilişkiyi daha güvenli ve saygılı kılan bir çerçevedir. Sağlıklı sınırlar duygusal, fiziksel, dijital ya da değer temelli olabilir ve iletişime kapıyı kapatmaz; tam tersine beklentileri netleştirerek çatışmaları azaltır, iletişimi güçlendirir ve güvenli bağlanmayı destekler.

Bencillik algısının kökeninde genellikle kaygılı bağlanma örüntüleri, “fedakârlık = sevgi” gibi kültürel kalıplar ve çocuklukta “hayır” demeyle ilişkilenen suçluluk duyguları vardır. Oysa sınır koyabilen kişi, partnerine de alan tanır; bu da saygıyı ve güveni artırır. 

Gottman Çift Terapisi’nde de vurgulandığı gibi, mutlu çiftler hem “biz” olmayı hem de “ben” kalabilmeyi başarır ❤️

Kısacası, sınır koymak sevgisizliğin değil özsaygının göstergesidir; gerçek yakınlık ise sınırların yok sayılmasıyla değil, kabul edilip saygı duyulmasıyla mümkündür.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze yaşanan bir deneyim değil; sosyal medya da bu sürecin önemli bir parçası haline geldi 💔

Eski partnerin paylaşımlarını görmek, hikâyelerini takip etmek ya da ortak fotoğraflarla karşılaşmak, duygusal toparlanmayı zorlaştırabilir. 

Kaygılı bağlanan kişiler ayrılık sonrası sosyal medyada daha yoğun “takip” davranışı gösterirken; kaçınan bağlanan kişiler genellikle tüm dijital izleri silmeyi tercih eder. 

Modern ilişki dinamikleri arasında yer alan “ghosting” (aniden ortadan kaybolma) ve “breadcrumbing” (ufak mesajlarla umut verip ilişkiyi sürüncemede bırakma) gibi davranışlar ise bu süreci daha da karmaşık hale getirebilir.

🔗 Yazının tamamını www.tugceturanlar.com’da okuyabilirsiniz 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Öne Çıkan Konular

  • Narsisizm
  • İstismar ve Manipülasyon
  • Bağlanma Stilleri
  • Psikodinamik Terapi
  • EMDR
  • Şema Terapi
  • Gottman Çift Terapisi

Son Eklenenler

  • Bağlanma Stilleri: Neden Zıt Kişiliklere Çekiliriz?
  • Maladaptive Daydreaming – Aşırı Hayal Kurmak Bir Hastalık mı?
  • Bipolar Bozukluk Nedir? Belirtileri, Türleri ve Tedavi Yöntemleri
  • Kişilik Bozukluklarında EMDR Terapisi
  • Travmatik Anılar ve EMDR Terapisi: TSSB Belirtilerinde İyileşme
  • İlişkilerde Değişim ve Güçlü Bağların Sırları

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz