Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri

Yazar: Tuğçe Turanlar19 Ocak 2023 Çocuk istismarı ve İhmali, Depresyon, Kişilik Bozuklukları, Travma0 Yorum

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri DSM-5

Borderline  (Sınırda) Kişilik Bozukluğu  Amerikan Psikiyatri Birliği (APA, 2013) DSM-5’de Borderline Kişilik Bozukluğunu şöyle tanımlanmıştır:

Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü:

1. Gerçek ya da imgesel bir ayrılıp gidilmeden (terk edilmeden) kaçınmak için çılgınca çaba gösterme.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler terk edilmekten, yalnız kalmaktan korkarlar. İhmal edildiklerini düşündüklerinde yoğun bir öfke hissederler.

Sevdikleri kişinin hafta sonu başkalarıyla plan yapması bile bu korkularını tetikleyebilir. Bu durumu engellemek için tartışma çıkarabilir, ağlayabilir, yalvarabilir ya da kendilerinden tamamen uzaklaştırabilirler.

 2. Gözünde aşırı büyütme (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokma uçları arasında gelip giden, tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler örüntüsü.

BKB olan kişiler, arkadaşları, aile üyeleri ve romantik partnerleriyle kaotik ve istikrarsız bir ilişki sürdürürler. İlişki içinde oldukları kişiyi idealize etmekten hızla değersizleştirmeye geçiş yapabilirler. Göklere çıkardıkları gibi yerin dibine de sokabilirler. Sonra bundan pişman olup yine aynı döngüye girebilirler. Görüşleri aniden değiştiği için sağlıklı ilişki sürdüremezler. İlişki içinde oldukları kişi hakkındaki görüşleri ya siyahtır ya da beyaz. Ortası yoktur.

3. Kimlik karmaşası: Belirgin ve sürekli, tutarsız bir benlik algısı ya da kendilik duyumu.

BKB olan kişilerin, hayattan ne istediği ve kendi hakkındaki düşünceleri net değildir. Belirsiz bir benlik imajları vardır. Kararsızdırlar. Bazen kendileri hakkında iyi, bazense kötü hissederler. Bu nedenle iş, arkadaş ortamı, romantik partner, hedef ve değerleri sık değiştirirler.

4. Kendine kötülüğü dokunabilecek en az iki alanda dürtüsellik (örn. para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araba kullanma, tıkanırcasına yeme).

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişilerin dürtüsel ve kendine zarar verici davranışları olabilir. Özellikle üzgün hissettiklerinde ödeyemeyecekleri bir parayı harcayabilir, aşırı yemek yiyebilir, hırsızlık yapabilir, dikkatsizce araba kullanabilir, güvensiz seks yapabilir, madde veya alkolü aşırı kullanabilir.

5. Yenileyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmaları ya da kendine kıyım davranışları.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişilerde intihar ve kendine kasıtlı zarar verme davranışları yaygındır. Bu davranışları ilişkide oldukları kişileri tehdit etmek ya da intihar düşünceleri olduğu için gösterebilirler. Genellikle sevilen kişi tarafından reddedilme, terk edilme veya hayal kırıklığına uğramış olma ile tetiklenir.

6. Duygudurumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı olarak duygulanımda tutarsızlık (örn. yoğun dönemsel disfori, kolay kızma ya da genellikle birkaç saat, ancak seyrek olarak birkaç günden daha uzun süren bunaltı).

Tutarsız duygular ve ruh halleri BKB olan kişilerde oldukça yaygındır. Mutlu hissederken bir anda umutsuzluğa kapılabilirler. Bu hisler oldukça yoğundur ama hızlı bir şekilde geçer.

7. Süreğen bir boşluk duygusu

BKB’si olan birçok kişi “boş”, üzgün ve hayattan tatmin olamamış hisseder.

8. Uygunsuz, yoğun bir öfke ya da öfkesini denetlemekte güçlük çekme (örn. sık sık kızgınlık gösterme, sürekli öfkeli olma, sık sık kavgaya karışma).

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler yoğun öfke hisleriyle başa çıkmakta zorluk yaşar ve bu öfkeyi dışa ya da içe yöneltirler. Sonrasında da utanç ve suçluluk duygusu gelir.

9. Zorlanmayla ilintili, gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler, diğerleri hakkında şüpheli düşüncelere kapılırlar. Stres altındayken gerçekle bağlantılarını koparıp kendilerini boşlukta ve bedenlerinim dışındaymış gibi hissedebilirler. Dissosiyatif dönemler, paranoid düşünceler, terk edilme korkusu ile tetiklenebilir. Bu semptomlar geçicidir ve ayrı bir bozukluk olarak değerlendirilecek kadar şiddetli değildir.

Bu semptomların şiddeti, sıklığı ve süresi kişiye göre farklılık göstermektedir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

“Borderline Annenin Çocuğu Olmak” bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin üçüncü bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Spotify Podcast

Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Apple Podcast

Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Youtube

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri DSM-5

KAYNAKLAR

Borderline Personality Disorders and DSM-5

Devamı
featured_image

EMDR Terapisi Nedir

Yazar: Tuğçe Turanlar28 Aralık 2022 EMDR Terapisi, Psikoterapiler0 Yorum

“EMDR Terapisi, danışanın rahatsızlık veren geçmiş yaşantısının, bugüne etki etmeyecek hale getirilmesine yardımcı olur.”

EMDR  – Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme

EMDR, Shapiro’nun 1987 yılında spontane göz  hareketlerinin,  olumsuz  ve  rahatsız  edici  düşüncelerin  yoğunluğunu  azalttığını  keşfetmesiyle geliştirilen bir psikoterapi yaklaşımıdır.

Travmatik anı, duygu ve beden duyumu ile işlenmemiş bir şekilde fizyolojik olarak depolanır. İşlenmemiş bu anı, tetikleyici bir olay karşısında olumsuz duygular ve düşüncelerle kendini göstermeye devam eder.

“Yaşanan bir olay, bir kişide travma sonrası stres bozukluğuna neden olurken, diğer bir kişide aynı etkiye neden olmamaktadır. Bunun sebebi genetik farklılıklarımızdır.”

Emdr danışanlarının birçoğu ilk seanstan itibaren kendilerine rahatsızlık veren görüntülerin eskisi kadar canlı olmadığını söyler. Beden duyumları rahatlar ve olumsuz duyguları azalır. Artık eskisi kadar rahatsız hissetmezler. Travmatik anının anlamı değişmiştir.

Adaptif Doğal İçsel Bilgi İşleme Sistemi

Tüm insalarda var olduğu düşünülen adaptif doğal içsel bilgi işleme sistemi, olumsuz yaşantı anılarını işleyerek belleğe dahil eder. Bu içsel bilgi sistemi engellendiğinde, olumsuz yaşantı anıları uygun bir şekilde işlenmeyerek, kendi nöral ağları içerisinde saklanır ve kendi zamanı içinde donar. Bu nedenle işlevsel bilgileri barındıran diğer hafıza ağıyla bağlantı kurulamadığı için psikopatoloji ortaya çıkar (Shapiro, 2016).    

EMDR terapisinin hedefi, doğal içsel bilgi işleme sisteminin etkinleştirilmesiyle, işlevsel olmayan biçimde saklanmış deneyimlere ve anılara ulaşarak onları adaptif bir şekilde yeniden dönüştürüp psikolojik semptomların azaltılmasını/ortadan kaldırılmasını sağlamaktır (Shapiro ve Laliotis, 2011).

“İki yönlü göz hareketi veya beynin her iki hemisferini de  uyaran diğer iki yönlü uyarımlar, anıyla ilgili görüntülerin canlılığının kaybolmasına neden olur.”

EMDR süreci; olumsuz duyguların yerine olumlu duyguların geldiği, bedensel duyum/davranışların değiştiği, tüm bunların sonucunda da yeni bir benlik algısı ve içgörünün ortaya çıktığı karmaşık bir süreç olarak görülür (Shapiro, 2007).

Travma, hiç yaşanmamış hale getirilemez ya da tamamen silinemez. Sadece acı veren rahatsızlık ortadan kalkar ve bu rahatsızlığa karşı duyarsızlık gelişir. Yaşananlar daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilir.

“EMDR, Limbik Sistem ve Amigdala’ya etki eder.”

EMDR’da bulunan ögeler:

 

1- Resim (İmge)

EMDR işlemi sırasında, danışandan rahatsız edici bir olay ya da anıyı düşünmesi ve olayı en iyi şekilde temsil eden, olayın en rahatsız edici kısmına ilişkin bir resme odaklanması istenir. Bu imgenin net olması önemlidir.

2- Olumsuz Biliş

Travmatik yaşantılar, bireylerde kendileriyle ilgili olumsuz inanışlara sebep olabilir.

EMDR’da, danışandan  belirttiği imge ile birlikte, kendisiyle ilgili olumsuz bir bilişi “ben cümlesi” ile ifade etmesi istenir.

Eğer danışan olumsuz bilişi belirleyemiyorsa, terapist olumsuz biliş örneklerini danışana liste şeklinde sunar ve danışandan birini seçmesini ister.

3- Olumlu Biliş

Olumlu biliş,  danışanın kendisi ile ilgili hissetmeyi arzuladığı olumlu inançtır. Olumsuz bilişin tam tersidir. Şimdi geçerli değildir ancak travmatik yaşantı kişi üzerindeki etkisini yitirdiğinde olumlu inanç geçerli olacaktır.

“Hedeflenen olumlu inancın “İnanç Geçerlik Ölçeği” üzerinden 1-7 arasında derecelendirilmesi istenir.”

Olumlu bilişi seçerken imkansız bir olumlu biliş hedeflenmemelidir.  “O bana aşık olacak” şeklinde bir olumlu biliş mümkün değildir. Başkalarının düşüncelerini değiştirmek gerçekçi bir hedef değildir.

4- Duygular

Danışana, travmaya ait imgeye ve olumsuz bilişe odaklandığında “şu an ne hissettiği sorulur”.

EMDR’da, danışandan anının resmini ve olumsuz inancını aklında tutarken hissettiği duyguları söylemesi ve Öznel Rahatsızlık Düzeyi Ölçeği (Subjective Units of Disturbance Scale- SUD) üzerinden rahatsız edici duyguları 0 ile 10 arasında derecelendirmesi istenir.

5- Beden Duyumları

EMDR’ın, en önemli ögelerinden biri de beden duyumlarının belirlenmesidir. Beden duyumları rahatsız etmeyene kadar işlemlemeye devam edilir.

“Travmaların beden kaydı da vardır.“

EMDR oturumu, beden taraması yapılarak tamamlanır.

“Göz hareketleri ve diğer iki yönlü uyarımlar ile beynin her iki hemisferi sıra ile uyarılmış olur.”

EMDR Terapisinin Hedefi

Geçmiş anıları işlemleme

Tetikleyicilere karşı duyarsızlaştırma

Bireyin, gelecekte karşılaşılabileceği sorunlara karşı;  bireye yeni bir anlam, bakış açısı ve başa çıkma becerileri kazandırma

 

EMDR Terapisi Nasıl Yapılır

EMDR Yönteminin Sekiz Protokolü

1.Aşama: Danışan geçmişi

Bu aşama, giriş ve değerlendirme aşamasıdır. Danışanın öyküsü alınır.

2.Aşama: Hazırlık

Terapötik ilişkinin kurulduğu,

Danışana EMDR süreci, aşamaları ve etkilerinin açıklandığı,

Göz hareketleri, dokunsal vuruşlar veya işitsel uyarım denemesinin yapıldığı,

Güvenli yer ve gerçekçi beklentilerin belirlendiği aşamadır.

3.Aşama: Değerlendirme

Hedefin ayrıntılı ve net bir şekilde tanımlandığı,

Anı belirlendikten sonra, onu en iyi biçimde temsil eden resmin danışan tarafından seçildiği,

İşlevsel olmayan olumsuz inancın (Ben değersizim, ben sevilmeyi hak etmiyorum vb.) seçildiği

Olumsuz inancın ardından olumlu inancın  (Ben değerliyim, ben sevilebilirim vb.) belirlendiği aşamadır.

4.Aşama: Duyarsızlaştırma

Seçilen anının SUD seviyesini düşürülmesi amaçlanır. Danışan; seçilen resme, olumsuz bilişe, duygulara ve bedeninde hissettiği duyumlara odaklanır. Terapist ise eş zamanlı olarak çift yönlü uyarım yapar.

5.Aşama: Yerleştirme

Bu aşamada, hedeflenen olumlu inanç üzerinde işlemleme yapılır.

6. Aşama: Beden Tarama

Olumlu inanç yerleştirildikten sonra, danışandan, olumlu inancı ve hedeflenen anıyı aynı anda aklında tutması ve bedenini yukarıdan aşağıya herhangi bir rahatsızlık var mı diye taraması istenir.

7.Aşama:  Kapanış

Danışandan, seanslar arasında yeni düşünceleri, anıları, bedensel duyumları hatırladığında bunları not etmesi ve başa çıkma becerisi ile kendini kontrol yöntemlerini kullanması istenir.

8.Aşama: Yeniden Değerlendirme

Son seanstan bu yana neler olduğuna bakılarak hedef anı ve süreç yeniden değerlendirilir.

“EMDR terapisi; göz hareketleri, işitsel uyarım veya ritmik vuruşlar kullanarak travmatik bir anının beyindeki depolanma şeklini değiştirir.”

“EMDR’ın nasıl çalıştığını anlamak üzerine yapılan çalışmalar devam etmektedir.”

“EMDR, Amerikan Psikiyatri Birliği, Uluslararası Travmatik Stres Çalışmaları Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü gibi birçok kuruluş tarafından etkili bulunmaktadır.”

EMDR Terapisinin Diğer Terapilerden Farkı Nedir?

EMDR, diğer terapilerden farklı olarak doğrudan anıya odaklanır; bu anının beyinde depolanma biçimini değiştirerek semptomları azaltmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlar.

EMDR Hangi Durumlarda Kullanılır?

Anksiyete, Panik Atak, Doğal Afetler, Savaş Stresi, Fobi, Travma, Yas, Performans Kaygısı, Depresyon, Bipolar Bozukluk, Yeme Bozuklukları, TSSB, Alkol ve Madde Bağımlılığı, Cinsel İstismar, Dissosiyasyon, Özgüven sorunları, Ağrı Rahatsızlıkları, Kişilik Bozuklukları, Takıntılar gibi birçok durumda kullanılmaktadır.

EMDR terapisi eğitimli bir EMDR terapisti olmadan yapılabilir mi?

EMDR terapisi, bir ruh sağlığı müdahalesi olduğu için lisanslı ruh sağlığı uzmanları tarafından yapılmalıdır.

“EMDR terapisinin tek başına uygulanması mümkün değildir.”

EMDR Terapisi Ne Kadar Sürer?

EMDR terapi seansı 60-90 dakika sürer.

EMDR terapisi, konuşma terapisine dahil edilerek, ayrı bir terapistle ek terapi olarak veya tek başına bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilir.

Travmatik bir deneyimi işlemek için bir veya birkaç seans gerekebilir.

EMDR tedavi süresi danışanın geçmişine ve travmatik deneyimlerine bağlı olarak değişmektedir.

EMDR terapisi diğer terapi türlerinden daha hızlı sonuç verse de terapinin amacı hızlı olmak değildir. Her danışanın farklı bir ihtiyacı vardır. Bir danışanda özgüven oluşturmak haftalarca sürebilirken diğer danışanda ilk aşamalar hızlıca tamamlanabilir fakat başka sorunlar ortaya çıkabilir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

Shapiro, S. (2016). EMDR: Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme temel prensipler, protokoller ve prosedürler, (M. Şahzade, ve I. Sansoy, çev.) İstanbul: Okyanus Yayınları.

Pagani, M., Amann, B. L., Landin-Romero, R., & Carletto, S. (2017). Eye movement desensitization and reprocessing and slow wave sleep: A putative mechanism of action. Frontiers in Psychology, 8, Article 1935.

Duman, R. N. , Bayram, S. & Demirtaş, B. (2018). EMDR: Olgu Sunumları . Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi , 1 (1) , 142-164 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/bpd/issue/31051/372905

Akkuş, K. ve Durna, G. (2021). Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) terapisi ve uzun dönemli etkileri. Nesne, 9(19), 176-189. DOI: 10.7816/nesne-09-19-13

 

 

 

 

Devamı
featured_image

Tecavüz Algısında Kültürel Mitlerin Etkisi

Yazar: Tuğçe Turanlar7 Eylül 2021 Çocuk istismarı ve İhmali, Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Tecavüz Algısında Kültürel Mitlerin Etkisi: İnsanlık var olduğundan beri devam eden ve birçok çeşidi bulunan cinsel şiddet, insanın fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar veren en önemli suçlardan biridir. Cinsel şiddet eylemleri koşullara, gerçekleşme biçimine ve fail ile mağdur arasındaki ilişkinin boyutuna göre değişiklik göstermektedir. Sebep olduğu fiziksel ve psikolojik zarar açısından bakıldığında ise, tecavüz bu eylemlerin en ağırı olabilir ( Çoklar & Meşe, 2015).

70’li yıllarda ortaya çıkan feminist hareket, kadına yönelik şiddete farkındalık getirmiş ve yasaların yeniden düzenlenmesine yol açmıştır (Kilpatrick, 2004). Feminist hareketinin savunucuları, tecavüzün cinsiyet rollerindeki eşitsizlik ve toplumsal geleneklerin sonucu olarak ortaya çıktığını ileri sürmüştür (Rose, 1977). Cinsiyet rollerinde bulunan eşitsizlikler, tutumlar, normlar ve gelenekler tecavüzü destekleyen bir dünya görüşüne dönüşmüştür (Russel, 1982).

Tecavüz mağdurları hakkındaki yanlış inanışlar tecavüz mitleri olarak tanımlanmış ve bu inanışların ortaya çıkmasına neden olan tutumları araştırmak için birçok çalışma yapılmıştır.  Schwendinger (1974) araştırmalarına göre, mağdurun rızası olmadan tecavüzün mümkün olmadığına dair ve tecavüzün erkek arzularının kontrolsüzlüğünden dolayı ortaya çıktığını öne süren bazı mitler toplumun inancında yerleşmiştir. Ülkemizde yapılan birçok araştırmada da mitlerin toplumumuzda yaygın olarak varlığını sürdürdüğü görülmüştür (Akvardar ve Yüksel, 1993; Gölge, 1997; Sakallı-Uğurlu, Yalçın ve Glick, 2007). Kadınlarla karşılaştırıldığında erkekler tecavüz mitlerini kabul etme ve mağduru suçlama eğilimindedirler. Bir kadın geleneksel cinsiyet rollerine uymuyorsa ve alkol kullanıyorsa, tecavüze uğradığında bunu hak etmiş sayılır (Gubb & Turner, 2012).

CİNSEL SALDIRI VE YAYGINLIĞI

Cinsel saldırı kavramı 1980’li yıllardan beri tartışılmaktadır. Tecavüz ise en yaygın olanıdır ve her ulus ya da kültürde görülebilir. Uzun yıllardan beri var olan cinsel saldırı, modern toplumun içine yerleşmiştir. The British Crime Survey (2009) gösteriyor ki kadınların yaklaşık % 4,2 si, 16 yaşından itibaren en az bir kez tecavüze uğruyor. Ancak bu buzdağının görünen kısmı olmaktadır. Toplum içinde etiketlenme ve diğer insanlar tarafından suçlu bulunma korkusuyla tecavüz ve diğer cinsel saldırılar çoğunlukla rapor edilmemektedir (Roe, Coleman, & Kaiza, 2009). Mağdurlar tecavüzü rapor etseler bile yasaların faili cezalandırmakta yetersiz kalacağını düşünmektedir (Chapleau, Oswald, & Russell, 2008). Yapılan araştırmalara göre tecavüz mağduruna karşı gösterilen tutumlar ve algılar, mağdurun tedavisinde ve iyileşmesinde önemli rol oynar ( Yamawaki, 2007). Toplum tarafından sağlanan duygusal destek, mağdurun daha hızlı bir şekilde iyileşmesine yardımcı olurken, yıpratıcı tutumlar psikolojik hasarın etkisini arttırır ve mağdurun daha geç iyileşmesine neden olur ( Ullman, 1996). Adalet sistemi çalışanlarının duyarsız tutumu, tecavüz kurbanının yaşadığı olay için kendini suçlu hissetmesine, utanç duymasına ve özsaygısını yitirmesine sebep olabilir (e.g., Flynn, 1974; Griffin, 1973; Medea & Thompson, 1974; Russell, 1974).

Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 150-750 bin arasında tecavüz olayı olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de ise yılda yaklaşık 18 bin tecavüz olayı gerçekleşmektedir (Yurdakul, 1996). Cinsel saldırıların yaklaşık yarısı mağdurların evlerinde olmaktadır. Tecavüz saldırganları, savunmasız, yalnız, sarhoş veya engelli kadınları seçer. Bazen mağdurun kadın olması bile sebep sayılabilir. Saldırı cinsel tatmin yerine saldırıya uğrayan kadını aşağılamak ve korkutmak için gerçekleştirilir (Lehmann, 1994).

Yaygın inanışın tersine tecavüze yeltenme az yaşanan bir olay değildir (Çiçeklioğlu ve Saçaklıoğlu, 1994). Olayların hepsinin kayıtlara geçmemesinin birçok sebebi vardır. Kurbanın suç işlendiğinin farkında olmaması, adalet için çalışanların önyargılı tutumları, utanma ve suçluluk hissi, evlilik ve iş konusundaki kaygılanma, yasal işlemler ve hapis korkusu etken rol oynamaktadır (Özdemir ve ark. 1998). Bir kadının hayatı boyunca cinsel saldırıya maruz kalma riski, yaklaşık olarak 10 kadında 1 olarak hesaplanmıştır (Lehmann, 1994). Tecavüze uğrayanların %36-58 ini 15 yaş ve daha küçük kızlar oluşturmaktadır. Bu oranların önemli kısmı ise 9 yaşından küçük çocuklardır (Çiçeklioğlu ve Saçaklıoğlu, 1994). Hayat kadını çocuklarının %85’i hayat kadını olmadan önce tecavüze uğramış ya da ensest ilişkiye maruz kalmıştır (Sezgin ve Öktem, 1996).

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı‟nın verilerine göre, 2010 yılının ilk yedi ayında 226 kadın cinayete kurban gitmiş, aynı dönem içinde, 478 kadın tecavüze uğramış, 722 kadın taciz edilmiştir (Çoban-İçağasıoğlu, 2013). TÜİK verilerine göre, cinsel saldırı suçlarında son 5 yılda %30 oranında artış olmuş, 2005-2010 yılları arasındaki dönemde 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya maruz kalmıştır ( Tatlılıoğu & Küçükköse, 2015).

TECAVÜZ MİTLERİNİN TANIMI VE KABULU

Tecavüze ilişkin tutumların ve kültürel inançların sonucu olarak ortaya çıkan tecavüz mitleri tecavüz, tecavüzcü ve tecavüz mağduru hakkında, önyargılı, kalıplaşmış ya da doğru olmayan inançlar olarak tanımlanır (Burt, 1980). Bazı durumlarda mitler, kadının cinsel saldırıyı hak ettiğini ve erkeğin suçunun bulunmadığını iddia eder.

Tecavüz mitlerine bazı örnekler şunlardır: (1) Kadınların seksi konuşmaları ve tavırlarda bulunmaları, tecavüze ortam hazırlar. (2) Bir kadın tecavüze uğradıysa, dikkatsiz davranışlarından dolayıdır. (3) Eğer bir kadının vücudunda çürükler ve izler yoksa bunun bir tecavüz olduğu iddia edilemez. (4) Tecavüz kişisel bir sorundur, sosyal faktörlerden etkilenmez. (5) Tecavüz birdenbire oluşan bir eylemdir, planlanmadan ortaya çıkar. (6) Erkekler, cinsel açlıklarından dolayı tecavüz ederler (Bohner ve ark., 2002).

Tecavüz mitleri gerçeği yansıtmasa da aksini kanıtlamak mümkün olmayabilir. Söz konusu mitlerin çoğu tecavüzün duyarsızlaştırılmasına ve mağdurun etiketlenmesine neden olur. Kadına karşı olumsuz tutum sergileyen insanlar, tecavüzcüye daha çok ılımlı yaklaşır ve onu haklı bulur (Weidner ve Griffi tt, 1983).

Tecavüz mağdurlarına ilişkin mitler, kadınların yaşam şekillerinin tecavüzü kabul etmeye veya tecavüzün tahrikine yönelikken; tecavüzcülere ilişkin mitler ise, tecavüzcülerin doğuştan gelen dürtüleri kontrol edememesi veya hastalıkların kurbanı olarak gösterilmesine dayanmaktadır ( Ozdemir, 2010). Tecavüz eylemini gerçekleştirmeyen ama bu olaya hoşgörülü yaklaşan diğer insanlar benzer davranış hissini içinde saklı tutar.  Türkiye’de yapılan tecavüz ve ilgili önyargılar ve tutum araştırmasında polis, avukat, hemşire, doktor gibi tecavüz sonrası karşılaşılabilecek meslek grubundan kişiler yer almaktadır. Bu araştırma tecavüz kurbanını az çok sorumlu ve suçlu bulma eğilimi olabileceğini gösterdi (Akvardar & Yüksel, 1992; Gölge, 2000).

Kadının bedenini kendi istediği şekilde kullanan erkek egemen düşüncesine göre, tecavüzden sonra kadın daha da değersizleşmiştir (Weidner ve Griffi tt, 1983). Türkiye’de yapılan bir çalışmada (Costin ve Kaptanoğlu, 1993), Tecavüz mitlerine olan inanç ile kadınların sosyal rollerini ve sahip oldukları hakları sınırlayıcı inançlar arasında bir bağlantı bulunmuştur. Ataerkil sistemde yer alan, kadınların kendi namuslarını korumaya yetersiz olduğu inancı erkekleri kadınları korumaya iter. Bir kadının namusu kirlendiğinde, ailede yer alan bütün erkeklerin namusu kirlenmiş sayılır (Işık ve Sakallı-Uğurlu, 2009).

Eskiden Türk Ceza Kanunu’nda, bir kadın tecavüze uğradığı zaman failin cezası, kadının evli, bakire, dul ve fahişe olmasına bağlı olarak değişiklik göstermekteydi. Buna göre tecavüze uğrayan kadın ise en ağır cezayı almaktaydı. Çünkü kadın bir başka erkeğe aitti.

Kadına karşı düşmanca gösterilen tutum ve davranış biçimleri feminist hareketin sonucuyla değişime uğramış ve daha gizli hale gelmiştir ( Sakallı-Uğurlu, 2003). Kadının fizik özellikleri, cinselliği, konuşma biçimi ve sahip olduğu diğer şeyler hakkında yapılan şakalar kadına karşı gizli düşmanlığın kalıplaşmış inançlarını ortaya koymaktadır. Modern toplum ile tecavüz mitleri yerini mağduru daha az suçlu faili ise daha az sorumlu tutan düşüncelere bırakmıştır. (Krahe ve ark., 2008).

Güç ve cinselliği bir arada kabul eden erkekler tecavüz mitlerini kabul etmeye daha çok yatkın olup cinsel saldırganlığı kabul edilebilir görmüşlerdir (Tatum ve Foubert, 2009; Chapleau ve Oswald, 2010). Birçok tecavüz vakasında, saldırganın amacının sadece cinsel şiddet değil aynı zamanda fiziksel şiddet olduğu ve davranışın sadece cinsel tatmin için değil, küçümseme, güç gösterisi yapmak için de gerçekleştirildiği görülmüştür (Gölge ve ark., 2006).

Bu inançla bağlantılı ve yaygın olarak kabul gören bir tecavüz miti, kadının gerçekten direnseydi tecavüze uğramayacağıdır. Mağdur ancak fi ziksel saldırıya şiddetli bir şekilde karşı koyduğu zaman daha az suçlanır. Kadın mücadele etmeli, dövüşerek karşılık vermeli, tecavüzü engellemeli, gerekirse kaçmalıdır (Randall, 2010). Oysa direnen kadınların fi ziksel zarar görme riski daha yüksek olduğundan, öldürüleceklerinden ya da ciddi biçimde yaralanacaklarından korkarlar. Bu korku da kadının karşı koyma gücünü azaltır (Gölge ve ark., 2006).

Tecavüz mitleri, kadına karşı düşmanlığın cinsel şiddeti beslediği sosyal bir çevre tarafından yaratılır. Feminist yaklaşım, çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel saldırganlığın ataerkil toplumlarda erkek egemenliğinin bir unsuru olarak ortaya çıktığını savunur, sosyokültürel yaklaşım ise bunun sosyal sistemin bir sorunu olduğunu ve kültürel olarak kabul edilen cinsiyet rollerindeki farklılıklardan kaynaklandığını ileri sürer (Zara-Page, 2004). Daha önemlisi, bu mitler açıkça konuşulmadığı için kişiler kendi inançlarının diğerleri tarafından paylaşıldığına inanırlar.

Medyada ve yazılı basında tecavüzün aktarılış biçimi, teşhirci, kışkırtıcı, adeta tecavüzü teşvik edicidir. ‘Saldırıya uğrayan eş, dövülmüş kadın, cinsel istismara uğramış çocuk, ensest mağduru, tecavüz mağduru’ örneklerinde olduğu gibi, tecavüz haberleri faili ortadan silmek suretiyle, sadece mağdurun kimliği üzerinden verilir (Köker ve Doğanay, 2010). Feminist teori, özellikle faili ortadan silmeye yarayan bu söyleme şiddetle karşı çıkar (Randall, 2010).

Tecavüz Mitleri Nasıl Değiştirilebilir?

Tecavüz mitleri toplumsallaşma süreciyle geliştiğinden ve öğrenmeye dayandığından, eğitim ve rehabilitasyon programlarıyla, uzman bilirkişilerin katkısıyla, medyanın hakim söyleminin değişimiyle, sağlık, hukuk ve ruh sağlığı çalışanlarının katkısıyla değiştirilebilirler.

Tecavüz mitlerini değiştirmek için ilk akla gelen, cinsel saldırıyı önleme programları adı altında geliştirilen eğitim programları olmaktadır. Her iki cinsiyetin bu konudaki farkındalıklarının artmasını amaçlayan programlar, cinsel şiddetin sebepleri hakkında bilgi sağlama, tecavüz mitleri tutumlarını sorgulama, cinsel şiddete katkıda bulunabilecek cinsiyet rolleri kalıpyargılarını tartışma ve güvenli buluşma davranışları için pratik önerilerde bulunma gibi alt bileşenleri içerirler (Kress ve ark., 2006; Muir ve ark., 1996). Cinsel saldırıyı önlemek üzere geliştirilen programlar, ilk olarak mağdurlar için koruma ve tedaviye yoğunlaşmışken, son zamanlarda dikkat, saldırganlara dair müdahaleler üzerine odaklanmış, erken müdahale için suç motivasyonunun belirlenmesi önem kazanmıştır (Gölge ve ark.,2006). Tecavüz mitleri, sadece toplum tarafından değil, tecavüzün hukuki sürecinde etkin rol oynayan hekimler, hemşireler, polisler ve hukuk profesyonellerince de yüksek oranda kabul gördüklerinden, mağdurun ikincil mağduriyetine (revictimization) neden olmaktadırlar. Örneğin, tüm sağlık çalışanları içersinde tecavüz mitlerini en fazla kabul edenlerin, tecavüz mağdurlarına ilkyardımı veya ilk görüşmeyi yapan hemşireler olduğu bulunmuştur (Uji ve ark., 2007). Benzer olarak hekimler de, tecavüz olgularında genellikle fi ziksel bulguları tespit ve tedavi ederler ama altında yatan mağduriyetin çoğunlukla farkına varmaz ya da tanımlamazlar. Hekimlerde tecavüz mitlerinin kabulü, cinsel saldırı mağdurunun sadece fiziksel bulgularına odaklanmaya ve mağduru detaylı muayene etme davranışını azaltmalarına neden olur. Uygulanan eğitim programı sonrasında, tıp doktorlarında mitlerin kabul oranının düştüğü ve tecavüz mağdurlarına detaylı muayenenin arttığı görülmüştür (Milone ve ark.,2010). Mağdurun ilk başvurduğu merci olması açısından önem taşıyan polisin de, tecavüz mitleri nedeniyle bazı vakaları fi ltrelediği görülmüştür. Örneğin, tecavüz mağduru kadın alkol ve madde bağımlısıysa polis gerekli kitleri kullanmaz ya da kullanımını çok uzun süre bekletir. Test sonucu mağdurun alkol-madde almadığı ortaya çıksa bile, ‘ideal mağdur kadın’ profi line uymadığı için gerekli işlemleri yerine getirmez (Randall, 2010). Mitleri yüksek düzeyde kabul eden avukatların ise, mağdur tecavüzcüsünü önceden tanıyorsa, alkol almışsa ve olay bir partide geçmişse mağduru daha fazla suçladıkları, sanığı ise daha az sorumlu buldukları tespit edilmiştir. Eğer fiziksel şiddet kullanılmışsa, mağduru daha az suçlamışlardır. Tecavüz mitlerinin kabulü açısından avukat adayları ile avukatlık mesleğini yapanlar arasında bir fark bulunmaması ise, tecavüze karşı tutumların tek başına yasal eğitimle değiştirilemeyeceğini gösteren bir bulgu olarak kabul edilebilir (Krahe ve ark., 2008).

Uzman Bilirkişi Tanıklığının Katkısı. Tecavüz mitlerini değiştirmeye yardımcı olacak bir diğer katkı, özellikle tecavüz davalarında uzman bilirkişinin tanıklığıdır. Uzman bilirkişi, tecavüzün bildirilmeyen suçlardan biri olduğuna, yabancılardan ziyade tanıdıklar tarafından işlendiğine, bir tutku değil şiddet suçu olduğuna, birçok kadının daha fazla şiddete maruz kalmamak için saldırganına boyun eğdiğine, cinsel saldırı sırasında ve sonrasında davranış örüntülerinin neler olabileceğine dair tanıklık ederek, tecavüze ilişkin yaygın yanlışinançların etkisizleştirilmesini sağlar (Gray, 2006). Uzman bilirkişi tanıklığının, mahkemenin başlangıcı yerine sonunda gerçekleştiğinde mahkeme sonucunu daha fazla etkilediği; mahkemenin, mağdurun sözünü daha güvenilir ve mağdurun cinsel ilişkiye rıza göstermiş olmasını daha az mümkün bulduğu, sanığın ise genelde suçlu bulunduğu ve daha ağır cezalara çarptırıldığı görülmüştür (Tetreault, 1989). Başka bir deyişle, tecavüz davalarında uzman bilirkişinin, tecavüz mağdurlarını ve tecavüzcüleri içeren yaygın yanlış inançlar hakkında mahkemeyi bilgilendirmesi, mağdura yönelik olumsuz tarafgirliğin bertaraf edilmesini sağlamaktadır.

Ruh Sağlığı Çalışanlarının Katkısı. Ruh sağlığı çalışanları, tecavüzcüleri sadece psikopatoloji (normal dışı davranışlar) bağlamında değerlendirdiklerinde, kültürel mitleri bilinçsizce desteklerler (Akçan ve ark., 2006; Scully, 1994). Tecavüz edenler, çocukluklarında kendileri de şiddet ve istismara uğramış, kişilik bozuklukları olan veya ruh sağlığı normal olmayan insanlardır. Böyle değilse bile, anneleri, çocukla bağımlı bir ilişki modeli kurarak ya da çocuğu ruhsal olarak reddederek, bir tecavüzcünün yetişmesine yol açmış olabilir. Suçlu olan kişi bu kez ‘kadın mağdur’ olmasa da, tecavüzcünün ‘kadın’ olan annesi yani yine bir ‘kadın’ suçlu bulunur (Scully, 1994). Oysa bu durumun çok sınırlı bir açıklama sağladığı, cinsel şiddet uygulayanların yalnızca % 5 gibi küçük bir grubunda psikopatoloji saptandığı bilinmektedir. Alt sosyoekonomik tabakadan işsiz, eğitimsiz, madde kullanan, psikiyatrik hastalığı olanların cinsel şiddet uyguladığına dair yanlış kanının aksine; eğitimli, iş sahibi, ekonomik gücü olan, alkol ve uyuşturucu kullanmayan, herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayanların da şiddet uyguladığı yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur (Akçan ve ark., 2006).

Bilimin, toplum üzerindeki otoritesi düşünülürse, ruh sağlığı çalışanlarının ve adli bilimcilerin tecavüze bakış açılarını değiştirmeleri önem taşır. Örneğin ‘mağdurun suça yol açması kavramını’ getiren mağdurbilim (viktimoloji), cinsel suçlar için ‘her beş olaydan birinde suça neden olan mağdurdur, suçların % 20’sine yakınında kadının ihmali vardır’ diyerek (Sokullu, 2008), tecavüze uğramış kadını, kısmen kendi baştan çıkarıcılığının veya dikkatsizliğinin sorumlusu olarak resmetmiştir. Tecavüz mitleriyle ilgili çalışmalar dahil, tecavüzle ilgili tüm çalışmaları sadece kadınlar üzerine yoğunlaştırmak, cinsel şiddetin ipuçlarının kadınlarda olduğunu varsaymaktır. Oysa tecavüz bir kadın sorunu değil bir erkek sorunudur ve tecavüze neden olanın psikopatoloji ya da hastalık olduğunu varsayan psikiyatrik modelin tersine, feminist-sosyo kültürel model, kadına tecavüzü, cinsiyetler arası kabul edilmiş güç dengesizliğinin bir sonucu sayar (Erdem, 2009; Scully, 1994). Tecavüz davalarında mağdurun normalden farklı tepkilerini mahkemeye tanımlayacak ruh sağlığı uzmanının bulunması, mağdurun güvenirliğinin sorgulanmasıyla, ikincil mağduriyeti engeller. Mahkeme, tecavüz mağdurundan acısını çoğunlukla toplum tarafından kabul edilmiş kalıpyargısal yollarla göstermesini bekler. Örneğin, mağdur titremeli, ağlamalı ve üzüntüsünü dışa vurmalıdır. Çok rahat ve soğukkanlı mağdur, ideal ya da gerçek mağdur değildir (Randall, 2010). Bu konudaki katkı, hem örselenmenin farklı kişilerde farklı tepkilere yol açabileceğine dair mahkemeyi bilgilendiren hem de Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nu (TSSB) yeniden tanımlayan ruh sağlığı çalışanlarından gelecektir. Tecavüz sonrasında mağdurun yaşadığı ruhsal sıkıntıları, çok geniş bir başlık altında TSSB olarak tanımlamak yerine, travmanın tecavüz ile özelleşmiş bir türü olan ‘Tecavüz Travması Sendromu” kavramının öncelikle pratiğe sonra da literatüre kazandırılması, tecavüz mağdurunun maruz kaldığı travmanın tam anlamıyla tanınmasına yardımcı olacaktır (Tetreault, 1989).

Bir diğer katkı, sanığın ceza alma derecesine etki eden ‘mağdurun suçtaki sorumluluğu’ kavramına gelecektir. Hukuk, mağduru haklı bulmak ve sanığı sorumlu tutmak için, tecavüz esnasında mağdurdan karşı koyması için asgari bir kelime ya da itiraz mimiği bekler. Karşı koymanın olmayışı, sessizlik veya pasiflik “örtülü rıza” ile eşdeğer sayılır. Karşı koymanın kanıtları, özellikle fiziksel bir karşı koyma ise mağdurun güvenirliğini artırır. Travma bilgisinin eksikliğinden dolayı, ‘dövülmüş kadın sendromu’ ya da ‘tecavüze uğramış kadın sendromu’ hakkında bilgisi olmayanlar, mağdurun güvenirliğine gölge düşürürler. Oysa mağdur, kendi güvenliğini sağlamak, daha fazla fiziksel ve cinsel şiddetten kaçmak, hatta hayatını korumak için direnmeyebilir ve çok karmaşık olan insan psikolojisi gereği kendini koruma ve savunma mekanizmasının bir sonucu olarak karşı koymayarak çözülme (dissociation) tepkisi verebilir. Bu durum, özellikle çocukluğunda cinsel istismara uğramış kadın ve erkeklerde sıklıkla görülür (Randall, 2010). Bu noktada ruh sağlığı çalışanlarının katkısı, tecavüz davalarında travma tepkilerinin farklılığının tanınması suretiyle mağdurun korunmasına yardımcı olacaktır.

Önleme ve öneriler

Medyada, cinsiyet rollerine ilişkin beklentiler cinsiyetçilik ve ayrımcılıkla ve kadınlara yönelik cinsel saldırılar arasındaki bağı ortaya koyan, şiddetin olumlu olarak algılanmaması için neden olduğu sonuçları ortaya koyan programların yapılması. Ergenlerde cinsel taciz öyküsünün önünü yol yakınken kesmek gerekir. Bu amaçla okullarda ve kamu iletişim araçları ile yaygın eğitim yapılmalı. Cinsel istismarın bir cinsellik değil saldırganlık olduğu bilgisi yaygınlaştırılmalı, okullarda, çatışma, problem çözme ve öfke yönetimi yeteneklerini geliştirmeye yönelik programlar düzenlenmesi. Geleneksel cinsiyet rollerine ilişkin beklentileri ortadan kaldıracak eğitim programları düzenlenmesi. Din adamları tarafından kadına yönelik şiddet ve özellikle aile içi şiddetin ahlak dışı olduğuna ilişkin vaazlar verilmesi. Sağlık görevlileri, sosyal hizmet çalışanları, polis ve yargıçlara yönelik disiplinler arası eğitim programları düzenlenmesi. Tüm ülkede geçerli, 24 saat açık, ücretsiz telefon hattını kurulması. Bağımsız kadın sığınma evleri ve benzeri sivil toplum yapılanmaları için devletin destek olması. Cinsel şiddet yaşayan kadınların desteklenmesi. Sağlık, sosyal ve yargı uzmanlarının katkısı ile risk değerlendirmesini de içeren bir tarama formu veya protokolü geliştirilerek uygulanması. Mağdurları desteklemek bir kamu görevidir. Bu amaçla kaynak ayrılmalıdır.

Bir toplumda görülen cinsel şiddetin tohumları, kadını ikincileştirip değersizleştirmeyi birer sosyal norm haline getiren önyargılı, kalıplaşmış ve yanlış inançları içeren tecavüz mitleri ile atılır (Burt, 1980). Tecavüz mitleri, bu bakımdan kadına karşı düşmanlığın, cinsiyetçiliğin, kişilerarası şiddetin kabulünün ve cinsel muhafazakarlığın bileşenlerini içeren tutum ve davranışların bir sonucudur (Gerger ve ark., 2007; Krahe ve ark., 2008; Larsen ve Long, 1988; Lonsway ve Fitzgerald, 1995).

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Randevu için iletişime geçebilirsiniz.

 

 

Devamı
featured_image

Çocukluk Çağı Travmalarının Olumsuz Etkileri

Yazar: Tuğçe Turanlar7 Eylül 2021 Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Çocukluk Çağı Travmalarının Olumsuz Etkileri 

Çocukluk çağı travmaları kişilerin ruhsal ve fiziksel sağlığını olumsuz etkilemekte ve dünyanın güvenilmez, adaletsiz, anlamı olmayan bir yer olarak görmelerine neden olmaktadır.

Çocuklar, ergenler, engelliler ve yaşlılar travmatik yaşam olayları karşısında daha hassas grupta yer alırlar.

“ABD Ulusal Sıklık Çalışmasına (National Incidence Study-4) göre;

2005-2006 yıllarında her 58 çocuktan biri istismar veya ihmale uğramıştır (%44’ü istismara %56’sı  ihmale maruz kalmıştır.) Kayıtlı olan toplam olgu sayısının 2.905.800 olarak belirtildiği raporda 2.400 çocuğun bu yüzden öldüğü varsayılmaktadır.

SHÇEK ve UNICEF’in işbirliğiyle gerçekleştirilen bir çalışmada; çocukların %25’inin ihmale, %3’ünin cinsel istismara, %45’inin ise fiziksel istismara uğradığı bulunmuştur.

Ayrıca, 7-18 yaş grubundaki her iki çocuktan birinin duygusal istismar kurbanı olduğu bulunmuştur.

Farklı ülkelerde yapılan çalışmaların bulgularına bakılınca tüm dünyada çocuğa yönelik kötü muamelenin yaygın olduğunu görülmektedir.

Travmanın olumsuz etkileri kişilerin sağlığını etkilediği gibi toplumlara da zarar verebilmektedir.

Travmalar sağlıklı kişilik yapısı ve psikopatolojinin gelişimi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

Çocukluk Çağı Travmalarının Bireylerin Ruh Sağlığı Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), Depresyon belirtileri,

Okul ile ilgili olan veya olmayan sosyal sorunlar yaşama,

Evden kaçma ve çocuk suçları işleme,

Kaygı, korku, cinsel rahatsızlıkların oluşması

İntihara eğilim,

Dissosiyatif belirtiler,

Obsesif kompulsif bozukluk belirtileri

Panik bozukluğu belirtileri

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan derleme çalışmasında çocukluk çağı istismarlarının bireylerin ruhsal ve fizyolojik sağlığı açısından ciddi etkilerinin olduğu ortaya konulmuştur.

Kaynaklar

Güloğlu, B., Karaırmak, Ö., & Emiral, E. (2016). Çocukluk çağı travmalarının tinsellik ve affetme üzerindeki rolü. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 17(4), 309-316.

ABD Ulusal Görülme Sıklığı Çalışması (Natio-nal Incidence Study-4), 2010. http://www.acf.hhs.gov/sites/default/files/opre/nis4_report_congress_full_pdf_jan2010.pdf.

UNICEF Türkiye Çocuk İstismarı ve Aile İçi Şiddet Araştırması, 2010. http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/cocuk-istismari-raporu-tr.pdf.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

“Çocukluk Çağı Travmalarının Bireyler Üzerindeki Olumsuz Etkileri”

 

Devamı

Instagram

yulepsikoloji

Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli kitapları, artık başka zihinlere ve kalplere ulaşabilmesi için paylaşmak istiyorum.

Her ay bir psikoloji kitabını hediye edeceğim. Belki bir cümlesi, bir fikri, bir sayfası size de eşlik eder ❤️

📖 Bu ayın kitabı: Kaygının Anlamı – Rollo May

“Kaygı, içsel bir çağrıdır; bizi yüzleşmeye, büyümeye ve sorumluluk almaya davet eder.”

Çekilişe katılmak için:

✅ Gönderiyi beğenmeniz
✅ Yorumlara iki arkadaşınızı etiketlemeniz
✅ Yule Psikoloji sayfasını takip etmeniz yeterli

📅 Son katılım: 27 Mayıs Salı

#psikoloji #kitap
Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 narsistik partnerle kurulan ilişki dinamiklerini ve bu ilişkilerde ortaya çıkan travma bağını anlamak isteyenler için hazırlandı. Atölyede, sağlıksız ilişki döngülerinin arka planındaki psikolojik mekanizmaları, duygusal bağımlılığı ve bu tür ilişkilerden kopmakta yaşanan zorlukları birlikte inceleyeceğiz. 

🌷 Katılımcılar, narsistik ilişkilerin nasıl işlediğini daha iyi kavrayarak, kendi ilişkilerini sorgulama ve daha sağlıklı bağlar kurma yolunda önemli bir farkındalık kazanacaklar.

📅 Tarih: 2 Haziran Pazartesi
⏰ Saat: 21.00 – 22.30
💻 Platform: Google Meet – Online

Detaylı bilgi için DM’den ya da WhatsApp üzerinden ulaşabilirsiniz.

📱 0532 053 3992 (WhatsApp)

Görüşmek üzere 💛

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerin 🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerinde güçlü bir sevgi açlığı taşısalar bile yakın ilişkilerde rahat edemezler. Sevgi almaya duydukları özlem, genellikle içlerindeki güvensizlik ve koruyucu duvarlarla engellenir. Geçmişte ihtiyaçlarının karşılanmamış olması, birinin onlar için gerçekten var olacağına inanmalarını zorlaştırır. 

Bazıları sevgiyi hak etmediğini düşünürken, daha bağımlı kişiler partnerlerine yapışır, onları boğar ve aradıkları kusursuz sevgiyi bulamayınca öfkeyle karşılık verir. Bu öfke, ilişkiyi zedeler ve eski terk edilme yaralarını tekrar canlandırır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #anne
🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide o 🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide olmak demektir; şimdiki zamanda bütünüyle var olabilmek, karşımıza hangi deneyim çıkarsa kabul edebilmek, yine de deneyimin hiçbir türden görünümüne kendini kaptırmamak demektir. Farkında olmak aynı zamanda, yargılamadan veya değerlendirmeye tabi tutmadan, deneyimin farkında olmak demektir.”

Kitap: Psikoterapide Bağlanma - David J. Wallin

#psikoloji #farkındalık
❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta gel ❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta geliştirdiğimiz duygusal başa çıkma kalıplarını simgeler. O dönemde ihtiyaç duyduğumuz sevgi, güven ve kabulü elde etmek için öğrenilen bu stratejiler, büyüdükten sonra da davranışlarımızı şekillendirmeye devam eder. Arketipleri tanımak, hangi eğilimlerin bize fayda sağladığını hangilerinin ise sınırlarımıza zarar verdiğini ayırt etmeye imkân tanır; böylece daha bilinçli seçimler yapabiliriz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

*LePera, N. (2021). How to Do the Work: Recognize Your Patterns, Heal from Your Past, and Create Your Self. TarcherPerigee.

*Maté, G. (2021). The Myth of Normal: Trauma, Illness & Healing. Avery.

*Schwartz, R. C. (1995). Internal Family Systems Therapy. Guilford Press.

#psikoloji
Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üs Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üstün hissetme ihtiyacı duyarlar; eleştiriye karşı aşırı duyarlıdırlar ve başkalarıyla empati kurmakta zorlanırlar. 
Bazı anneler, kendi gerçekleşmemiş hayallerini ve isteklerini çocukları üzerinden yaşamak isterler. Örneğin, kendilerini güzel ya da başarılı hissetmediklerinde çocuklarının bu eksikliği tamamlamasını ve adeta onların “intikamını” almasını bekleyebilirler. Bu nedenle çocuklarının kendi beklentilerini karşılamasını aşırı derecede önemser ve bu gerçekleşmediğinde onları yok sayar ya da düşmanca davranabilirler.

Bu tutum sonucu çocuklar, kendilerini değerli hissetmek için sürekli başkalarının onayına ve beğenisine ihtiyaç duyarlar. Benlik değerleri dışarıya bağımlıdır ve başkalarını anlamakta güçlük çekerler. Sağlıklı bir benlik saygısı için çocukların ebeveynlerini idealize edebilmesi ve ebeveynlerin çocuğun atfettiği gücü çocuklarıyla paylaşması gerekir. 
Narsisistik babalar ise genellikle kendi ihtiyaçlarını ön planda tutarak çocuklarının güçlenmesini engeller ve onlarla sağlıklı yakın ilişkiler kurulmasını zorlaştırırlar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynak: Kişilik ve Zihin - Prof. Dr. Doğan Şahin

#psikoloji #narsissist #ebeveyn
❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin ❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin fiziksel ve ruhsal güvenlik duygusunu altüst eder. Ortaya çıkan etkiler yalnızca o olayla sınırlı kalmaz, gelecek nesillerin de duygusal ve sosyal yaşamını etkileyebilir. Ancak yüzleşme, paylaşım, kolektif hafızanın inşası ve adalet arayışı, toplumsal onarımı destekler. Dayanışma kültürünü beslemek ve yıkıcı olayların tekrarlanmaması için kalıcı çözümler geliştirmek, her bir bireyin katkısıyla mümkün hâle gelir.

Toplumsal Boyutta İyileşme

* Güçlü Sosyal Destek Ağı: Travmadan etkilenen bireylerin destek hissetmesi, toplumun onarıcı gücünü artırır. Ayrıca aile, arkadaş ve komşuluk ilişkileri gibi yakın çevre alanlarının güvenilirliği ve dayanışması, ruhsal toparlanmaya olumlu katkıda bulunur.

* Açık ve Şeffaf İletişim: Toplumsal travmanın ardından yaşananları görmezden gelme veya inkar, tüm kesimlerde derin bir güvensizlik yaratır. Oysa olayların kabul edilmesi, hatırlanması ve anlatılması uzun vadede onarıcı bir etki taşır.

* Adalet ve Yüzleşme Mekanizmaları: Geniş çaplı bir felaket veya zulüm sonrası adaleti sağlayacak yolların (yargı süreçleri, hak talepleri vb.) işlemesi, toplumsal bellek ve iyileşme sürecinin merkezinde yer alır. Resmî kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve yerel inisiyatifler bu süreçte kritik rol oynar (Paker, 2007).

* Aktif Katılım ve Dayanışma: Dayanışma faaliyetlerine katılmak, yardım kampanyalarında yer almak veya hak savunuculuğu yapmak hem toplumu hem de bireyi güçlendirir. Bu tür eylemler, çaresizlik duygusunu hafifletir ve umudu canlı tutar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

Kaynaklar

Herman, J. (1992). Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayıncılık.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi. (2015). Psiko-Eğitim Broşürleri – 4: Toplumsal Travma Nedir?
Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered assumptions: Towards a New Psychology of Trauma. New York: Free Press.
Paker, M. (2007). Psiko-politik Yüzleşmeler. İstanbul: Birikim Yayınları.

#psikoloji
Neden en çok sevdiğimiz insanlara kızarız? 💔

Bunun temel sebebi, kurduğumuz bağın derinliği ve bu bağla birlikte gelişen beklentilerimizdir. 

Sevdiğimiz kişiler bize en yakın ve en açık olduğumuz kişilerdir; bu nedenle, onlar tarafından görülmeyi, anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekleriz. Bu beklentiler gerçekleşmediğinde yaşadığımız hayal kırıklığı, çoğunlukla öfke olarak dışa vurulur. 

Ayrıca, sevdiğimiz insanlar bize adeta bir ayna tutarlar. Kendimizde kabul etmekte zorlandığımız taraflarımızı onların davranışlarında gördüğümüzde iç dünyamızdaki çatışmalar tetiklenir ve bu durum öfkeye neden olabilir. 

Ancak önemli olan bu duyguyu nasıl ifade ettiğimizdir. Öfkemizi doğru şekilde ifade etmek, ilişkilerimizi güçlendirme ve sağlıklı hale getirme potansiyeline sahiptir.

Unutmayalım ki, her kızgınlık bize kendimizle ilgili önemli bir mesaj taşır. Bu mesajı okumak ve anlamlandırmak, ilişkilerimizi olduğu kadar kendimizi de geliştirmek için çok değerlidir. ❤️

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#ilişkiler #psikoloji
🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle i 🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle iletişimde temel prensip, duygusal kontrolü onlara bırakmamak ve kendinizden emin, sakin bir duruş sergilemektir. Böylece kendi iç huzurunuzu korur ve iletişim süreçlerinizi sağlıklı yürütürsünüz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler 

Kaynak
Gibson, L. C. (2022). Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Açtığı Yaraları İyileştirmek.
🍃 Terapi; hızlı çözümlerden çok, adım ad 🍃 Terapi; hızlı çözümlerden çok, adım adım gerçekleşen bir değişim ve dönüşüm yolculuğudur. Kişinin zaman içinde kendi duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını derinlemesine keşfederek, eski kalıpları dönüştürdüğü, kendini yeniden tanımladığı ve içsel kaynaklarını yeniden sahiplendiği bir süreçtir. Bu süreçte birey dışarıdan aldığı onaya bağımlı olmaktan kurtularak kendi değerini ve gerçek benliğini içten gelen bir anlayışla benimsemeyi öğrenir. Terapi, hayatla daha özgün ve tatmin edici bir ilişki kurmanın yolunu açar 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #terapi
🍃 Güvensiz-kaçıngan bağlanma stilinin temel 🍃 Güvensiz-kaçıngan bağlanma stilinin temelinde, “hayal kırıklığı yaşamamak için bağlanmamak daha iyi” düşüncesi yatar. Güvensiz bağlanan kişiler genellikle yakınlığı reddeder, bağımsızlığı aşırı önemser ve başkalarına ihtiyaç duymayı zayıflık olarak algılarlar. 

📸: lightafterchaos

#psikoloji
🍃 Duygusal manipülasyon, birinin sizi fark ett 🍃 Duygusal manipülasyon, birinin sizi fark ettirmeden kontrol altına almaya çalıştığı, psikolojik oyunlarla yönlendirdiği bir süreçtir. Bunu yaparken suçluluk hissettirme, gaslighting, aşırı eleştiri, tehdit veya duygusal şantaj gibi yöntemler kullanabilir. Amaç, sizi kendinizden şüphe ettirmek, kararlarınızı sorgulatmak ve zamanla kendi iradenizden uzaklaştırıp manipülatörün istediği yönde hareket etmenize neden olmaktır. Böyle bir durumun içinde olduğunuzu fark etmek ve sınır koymak, psikolojik sağlığınızı korumanın en önemli adımıdır.

#psikoloji #ilişkiler
Instagram'da Takip Et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • İnsanlar Değişir mi? Romantik İlişkilerde Değişimin Rolü
  • Uzak Mesafe İlişkisi: Bağ ve Güveni Sürdürme
  • Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir ve Nasıl Başa Çıkılır?
  • Travma Terapisi: Gerçek Nedir?
  • Uzun Süreli Yalnızlık: Beyin Üzerindeki Etkileri ve Çözüm Yolları
  • Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim?

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz